Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar! Yeryüzünde binlerce arşınlık kara parçasından müteşekkil, her bir çakıl taşının dahi mübarek olduğu; kulakları sağır edercesine bangır bangır yankılanan ezanların asla susmayıp, üç hilalli sancağın gölgesinin bile asla yere inmediği şu eşi benzeri bulunmaz memlekette, burunlarının dikine doğru yol almayı marifet bilenlerin ardı sıra koşmaktan ve dahi durduk yere coşmaktan bitap düştük. Saltanat saltanat olalı böyle dik başlılık, tespih tanesi gibi böyle dağılmışlık görmedi, a cancağızlarım! Kaderi hep keder ile yoğrulan ve dahi belini bir türlü doğrultamayan memleketin hâl-i pür melâline nazar eyleyüp de melül melül içlenmek elde değil, sizin anlayacağınız.

Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!

Yeryüzünde binlerce arşınlık kara parçasından müteşekkil, her bir çakıl taşının dahi mübarek olduğu; kulakları sağır edercesine bangır bangır yankılanan ezanların asla susmayıp, üç hilalli sancağın gölgesinin bile asla yere inmediği şu eşi benzeri bulunmaz memlekette, burunlarının dikine doğru yol almayı marifet bilenlerin ardı sıra koşmaktan ve dahi durduk yere coşmaktan bitap düştük. Saltanat saltanat olalı böyle dik başlılık, tespih tanesi gibi böyle dağılmışlık görmedi, a cancağızlarım!

Kaderi hep keder ile yoğrulan ve dahi belini bir türlü doğrultamayan memleketin hâl-i pür melâline nazar eyleyüp de melül melül içlenmek elde değil, sizin anlayacağınız. İlkbahar yaz, sonbahar kış demeden ve dahi çiğ süt emmeden hak hukuk taleb eden kimi cazgırlar, dünyalıklarını denkleştiremeyen milyonlarca faninin mineral fakiri alınteri ve dahi düşman oklarının deneme tahtasına dönüştürüverdikleri vatanın selameti uğruna gözünü bile kırpmadan akıttıkları soluk kanları üzerine kurulmuş bin bir odalı sarayın temellerini sarsıp duruyorlar.

Mamafih, nerede bir saz, nerede bir söz meclisi kurulsa hemen oracıkta biten ve dahi her telden serbestçe öten zıpçıktılar; öbek öbek göbekten bağlı olduğumuz, bir elimiz yağda, bir elimiz balda birlikte yola koyulduğumuz hünkârımızın arkası sıra dolap çevirmekle kalmayıp, tutup tahtından baş aşağı yuvarlamak içün de günleri, geceleri sayıyorlar.

Tehlikenin fevkalade fevkinde olup, tepeden tırnağa teyakkuz halinde bulunarak, fasulye sırığını bile birkaç kulaç aşan upuzun boyuyla hepimizin üzerine gölge olan velinimetimiz hünkârımızın kadir kıymetini bilelim. Günde beş vakit kanla abdest tazeleyip; tek millet olmaya yanaşmayan, tek sancak etrafında birleşmeyen, tek vatan ve dahi tek devlet çatısı altında dek durmayan imansızlara zinhar fırsat vermeyelim.

Sarayın hatırına her haltı yiyerekten, ötekini berikini saf dışına iterekten ve dahi feleği tersine çevirerekten her daim birlik, dirlik, hinlik içinde olalım. Dün dündür, bugün bugündür; yarınlar düğün bayram, âlem bize hayrandır, ey ihvanlar!

Devlet-i Âliye-yi Osmâniyye'yi ayakta tutmak ve dahi sürüye çobanlık etmek içün bin bir entrika ve oyunlara başvuran ceddi şahanemizin yolundan giderek, Devlet-i Türki Cumhuriye'ye tabi cümbür cemaati biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan ve dahi canlardan yana eksiltme ile terbiye etmeye kalkışılmaz ise, sürünün alıp başını öteye beriye gitmesi işten bile değildir.

Binâenaleyh, ipleri azıcık gevşetir gevşetmez, 'sarayın yolları taştan, ey ahali sen çıkardın beni baştan!' nidalarıyla Beştepe'ye giden yolların önünü kesen haddini bilmezler ile Fırat'ın suyundan içerekten katır sırtında bir başına Sırat'ı geçmeye kalkışan yandan çarklı şarklılar, yetti gayri diyerek son devrin sultanını derdest edip, bir daha çıkmamak üzere sandığa gömmeyi kafalarına koymuş ve dahi boş lakırdılara karınları doymuş olarak meydanı hınca hınç doldurmuş bulunuyorlar. Şimdiye kadar hiç aldırıvermeden rastgele kesip biçen kör bıçak, artık kemiğe dayanmış vaziyette, ey Ümmet-i Muhammed!

Söğüdün altında derme çatma bir çadırda kurulan bu yüce devleti, derya deniz miktarı kanla ve dahi kazma kürek, top tüfek, çakı kılıçla alınan bu mübarek toprakları yırtık çarıkları, yamalı mintanları, beline dek uzamış saçı ve sakalları ile meydanı boş bulup, 'kahrolsun istibdat, ille de hürriyet ve adalet!' diye çığıraraktan ha bire arıza çıkaran muarızlara çiğnetecek değiliz. Ezelden beri zor ve zorbalıkla, akıllara seza hile ve desise, münakaşa ve cenk ile bugünlere süzülüp gelen asırlık kâni, bir iki cırtlak ses yüzünden, olur mu yani!?

Cennet-i âlâda biri birinden güzel şehlâ bakışlı hurilere kavuşma aşkıyla şahadet şerbetini içip ebedî istirahatgâhlarında mışıl mışıl uyuyan kahraman neferlerin sayesinde vatan kılınan bu aziz beldeyi kimselere yar etmeyiz. Damarlarımızda bir o yana bir bu yana delice oynaşıp duran kanımızın ve dahi alnımızdan donumuza doğru yayılan terimizin son damlasına kadar, tezek ile kömür kokularının birbirine karışıverdiği, herkesin bir ucundan tutup lastik gibi çekiştiriverdiği memleketi müdafaa etmek boynumuzun borcudur.

Biz 15 asırdır okçular tepesini bekleyenleriz ve dahi 15 yıldır Beştepe üzerinden dizginleri elde tutmak içün ayrı bir baş çeken bilcümle ahaliyi sopayla korkutarak dikensiz gül bahçesine çevirenleriz. Memleketi şaha, âlem-i cihanı ayağa kaldıran yeni yetme Osmanlı torunlarıyız!

Kulun kula muhtaç olmasına yanaşmayan, yârin yanağından gayrisini paylaşanla dalaşmayan, hakkı hukuku aşmayan, değneği elinde aval aval dolaşmayan eyy saltanat düşmanları! Sizler hünkârımıza ilelebet biat etmiş biz kulların ifadesi ve dahi hızımızsınız, gündüz geceye muhtaç ise bize de destekli desteksiz atıp tuttuğumuz, bel altı, bel üstü demeden rastgele vurduğumuz siz lazımsınız!

Bizler ki; yıldırımlar gibi kendi halinde tüten nice ocakları söndüren bir ırkın ahfâdıyız, ölümü öne sürüp sıtmaya rıza gösteren biçarelerle dolu tarihlerin yâdıyız. Bugün de bu mübarek mirası devralan Receb Sultan'ın muhibbiyiz; cihana bedel her birimiz, aşk-ı saltanat ile mestiz!