Son günlerde gündemin ikinci sırasında tartışılan, “Af’ yasası yerine, üçüncü yargı paketi kapsamında ki infaz düzenlenmesi gündemde yerini almış durumda. Bu paket içerisinde siyasi tutsakların alınmaması büyük bir tehlike olduğunu öncelikle belirtmem gerekiyor.
Son günlerde gündemin ikinci sırasında tartışılan, “Af’ yasası yerine, üçüncü yargı paketi kapsamında ki infaz düzenlenmesi gündemde yerini almış durumda. Bu paket içerisinde siyasi tutsakların alınmaması büyük bir tehlike olduğunu öncelikle belirtmem gerekiyor. Bu anlayış ve zihniyet, siyasi tutsakları ölümle baş başa bırakmaktır. Virüse karşı korunaksız koşullar ile terk edilmesi kabul edilir bir durum değil.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, yaptığı bilgilendirmede, komisyonun denetim raporlarının kendileri için yol gösterici olduğunu belirtti. “Cezaevlerinde yaklaşık 286 bin hükümlü ve tutuklunun bulunduğunu…” kaydeden komisyon. Ayrıca, “Kadın hükümlü/tutuklu sayısının da yaklaşık 11 bin olduğunu” söyledi. Çocuk statüsünde bulunan yaklaşık 2 bin 500 kişinin cezaevlerinde bulunduğu” ifade edilmişti.
Ayrıca, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Yılmaz Çiftçi, “Cezaevinde annesinin yanında 780 çocuğun kaldığı” konusunda kamuoyunu bilgilendirmiştir. Resmi makamların açıklamaları böyle.
Aralık ayın 2019 yılında Corona (kovid-19) virüsü dünyayı tehdit etti bir durumda acil bir durum haline geldi cezaevleri.
Biz canlı varlıklar içerisinde insan olarak kendimizi kandırıyoruz. Yani düşünen bir varlık. Bundan olacak ki; insan hakları, sivil toplum örgütleri bu gibi durumlarda kendilerine düşen görev ve sorumluluklar vardır. Bu kurumların, Virüs ile birlikte tutsaklar, serbest bırakılsın diye doğal olarak açıklamalar yaptılar. Fakat görünen o ki, devlet ve devletin parlamentodaki temsilcileri, AKP ve MHP ortaklaştırdıkları yargı paketlerinde; yasa taslağı, saldırı, soygun, uyuşturucu, hırsızlığa, vergi kaçakçılığına insan ticaretini yapan suçları kapsıyor.
Kadın katilleri ve daha birçok insanlık suçu işleyen tutsakların bırakılması isteniliyor, bu durumda biz bu yasada katil olanların özgürlüğüne kavuşmalarına karşı çıkmıyoruz. Ama bunlardan önce ağır hasta ve hasta olan tutuklular başta olmak üzere yaşlı, çocuklar ve kadınların tümü derhal salıverilmesi. Öncelikli bunlar olmalıdır, ikinci sırada fikirlerinden dolayı zindanlara tutulan, aydın, yazar, müzisyenler, kitaplarından dolayı; “terör” suçlamasıyla, siyasi ve sanatçıların cezaevlerinden Salıvermeler.
Burada şunu öncelikle düşünmemiz lazım; İnsan mı yasaya göre? Yoksa yasa mı insanlara göre olmalı? Oysa günün koşullarına göre şekillenmesi gerekmiyor mu? Var olan özgül salgın virüs varken neden çıkarılan bu yasadan herkes eşit bir şekilde faydalanamıyor. Devlette karşı işlenen suçların çoğu kapsama alınıyorken meseleğini icra eden Gazeteciler, Yazarlar, Aydınlar, siyasetçiler, öğrenciler salgın tehdidine rağmen ceza evinde. Tutsaklar, kötü koşullarda yaşadıklarından dolayı virüs ile karşı karşıyadır. Bu durumda Anayasa eşitlik ilkesine olarak ele alınmalıdır.
Yazı yazdığım an itibariyle Dersim’li sanatçımız, Yılmaz Çelik’in tahliye edilmesi sevindiricidir. Ancak diğer sanat yapan, düşüncelerinden dolayı tutsak edilen herkesin derhal salıverilmesi, ayrımsız tüm tutuklular günümüzün özgül koşullarının salgın hastalık nedeniyle derhal serbest bırakılmalıdırlar.
Bütün tutsakların, bu süreci her tutsak kendi aileleri yanında, güvende, sağlık hizmetleri ile kendini koruyabilir bir şekilde yaşamlarını korumaya aldığında; insanlık açısından önemli bir sorumluluk yerine getirilmiş olacaktır.. Burada yasa ve kanunun hükmü olamaz. insan önceliği, ÖNEMLİDİR.