Kürt halkının özgürlük ve barış sorunuyla eş zamanlı olarak Çokluklar yeniden örgütlenmeli. Çokluklarla büyüyen HDP dini, dili, kültürü, cinsiyeti ne olursa olsun, ezilenden yana ezilen ile dayanışarak egemene karşı toplumcu bir siyaset örgütlemeli.

PARADİGMAL DİRENÇ 

İktidarın uzun süreden beri Türkiye siyaset üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyanın merkezinde HDP’nin yeni bir siyaset ve toplum inşa etmeyi dert eden, yerleşik siyasi akla karşı değişimden, dönüşümden ve demokrasiden yana olup bu alanlarda ezber bozan paradigması var. İktidar cenahının siyasette kişiselleşen nefretinin altında yine bu paradigmanın direnci var. Bu nedenle HDP’nin savunduğu paradigma 2015’ten bu yana içerden ve dışarıdan baskı altına alınıp düzen siyasetinin bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. İktidarın baskı stratejisi 2015’ten beri HDP fikriyatını itibarsızlaştırarak bir taraftan Kürt siyasetini şiddet, savaş ve yargı gücüyle kontrol altına almayı, Kürt barışını tamamen gündemden çıkarmayı hedefliyordu; diğer taraftan kadın, ekoloji, gençlik ve kent mücadeleleri üzerinden yükselen radikal demokrasi alanlarındaki örgütlenmeyi kriminalleştirerek tasfiye etmeyi planlıyordu.

Kimileri HDP’nin fikriyatının büyümesini durdurmaya yeminli iktidar yığınağını kavramadı, kimileri basite aldı, kimileri yığınaktan etkilendi, zaman zaman geri çekilmeler oldu; fakat en tehlikeli olanı bu yığınağı normalleştirmekti. Yaşadığımız güncel sorunlar ve sonuçlar 2015 sonrası HDP ve Kürt siyaseti üzerinde kurulmaya çalışılan bu ablukanın uzantısıdır. Tam da bu hakikatten hareketle iktidarın HDP paradigmasını tasfiye etmeye yönelik nasıl bir yığınak yaptığı, nasıl bir oyun kurduğu doğru analiz edilmezse ne doğru bir parti savunması ne de doğru bir eleştiri ve özeleştiri mekanizması işletilebilir. Dahası 2015 sonrası yapılan seçimlerin tümü, iktidarın zamana yayarak adım adım uyguladığı bu baskılama stratejisinin devamı olarak okunmadığı sürece yapılan tahliller ve yeniden yapılanma süreçleri zayıf kalacaktır. Seçim sonuçları da yine bu yığınağın doğru anlaşılmasına bağlı kalması koşuluyla doğru temelde değerlendirilebilir. 

Dikkat çekmeye çalıştığımız bağlam teğet geçildiği için seçim sonuçlarından hareketle HDP’ ye yapılan eleştirilerin bir kısmı anlamını ve kastını aşarak iktidarın ve devletin HDP’yi “baskılama, itibarsızlaştırma, zayıflatma ve siyasetin dışına itme” konseptine hizmete etmeye başladı. Böyle durumlarda ne yapmalı, nasıl bir pozisyon alınmalı, nasıl bir eleştiri ve özeleştiri, nasıl bir savunma yapmalı? Bu sorulara doyurucu cevaplar vermek sadece HDP’lilerin değil demokratik bir gelecekten yana kaygıları olan herkesin dert etmesi gereken sorulardır. Bu yazımızda bu sorulara yanıtlar aramak için seçim öncesi ve sonrasında gelişen kimi olay ve olgular eşliğinde meseleyi tartışmaya çalışacağız.

Faşizmin İcrası Olarak 2023 Seçimleri

Yukarıda bahsedildiği gibi iktidar bloğu seçimlerden çok önce seçim hazırlıklarını HDP’yi tasfiye etme üzerine kurgulayıp devletin tüm olanaklarını arkasına alarak hazırlıklara başlamıştı. Savaşın, yargının ve kolluğun şiddeti eşliğinde yapılan seçim yasası değişikliği, faşizmi hortlatan popülizm, güvenlik teknolojilerine odaklı ajitasyon ve propaganda ile tırmandırılan yeni Türklük ve de muhafazakar aile inşası gibi sosyolojik inşalar beka meselesi gibi korkunç bir kavramla manipüle edilerek piyasaya sürüldü. İktidar özneleri kamuoyunun gözleri önünde her gün yeni toplumsal mühendislikler inşa ederek seçim sürecini bir savaş gibi yürüttü. Bu savaşın ağırlık merkezine HDP’nin demokratik siyaseti yerleştirildiğinden dolayı HDP’nin siyasal gücü mutlaka zayıflatılmalı, karizması çizilmeliydi; HDP’yi kapatmak veya bitirmek değil, ezmek, yaralamak, zayıflatmak, zayıf haliyle sahada tutarak hata yapmasını sağlamak ve böylece HDP düşmanlığından güç devşirmek en iyi formüldü. Bu savaş motivasyonu ve mühendislik aklıyla HDP’yi parçalama, kırıp dağıtma, bütün yolları tutma, düşman ilan etme, kriminalleştirme, aşağılama, öncüsüz ve kurumsuz bırakma repertuarı adım adım uygulandı.

On binlerce tutuklunun varlığı, sürgünler, kapatma davası ve devletin tüm ideolojik ve güvenlik aygıtlarının HDP siyasetini çökertmek için konumlandırması normal şartlarda siyaset yapma koşullarını tamamen ortadan kaldıran gerçekliklerdir. Ancak HDP buna rağmen demokratik siyasette ısrar etti. HDP’nin dostlarına bile yaşam hakkı tanınmadı, selam verenler bile cezalandırıldı. HDP siyaseti sistematik bir şekilde ötekileştirildi. İktidar ve devlet aygıtları yıllardır topluma, basına, STK’lara, iş çevrelerine parmak sallıyor, sakın HDP’ye yanaşmayın diyor. Sermayenize, geleceğinize, kurumlarınıza çökerim diye tehditler savurup duruyor. Tıpkı İtalyan kent devletlerinde, Nazi kentlerinde Yahudilere uygulanan faşizmin ritüelleri gibi toplum ile HDP arasına bir sınır çekildi. HDP siyaseti ve sosyolojisi yasa ve kolluk ile kuşatılarak ülkenin en gerici, milliyetçi ve yobaz aklı hortlatılarak derin yarık yarıldıkça yarıldı. HDP ile arasına mesafe koyması ve sınırlarını çizmesi için faşizmin hortlatıldığı meydanlarda tüm topluma ülkenin en yetkili ağzı, ülkenin babası tarafından talimatlar ve tehditler yağdırıldı. Tüm bunlar yetmedi. Kapatma davası açıldı. Sonra da haydi HDP seçimlere! Seçimler, iki seçim arasında kesintisiz bir şekilde muhaliflere uygulanan şiddetin ve işkencenin referandumuna dönüştü. Bir seçim bittiği gibi hemen akabinde diğer seçimlerin hazırlığı için muhaliflerin zayıflatılması, dağıtılması ve parçalanmasının içeren yeni şiddet konseptleri devreye konuldu. İktidar bunu siyasi yeteneğiyle ve demokratik rekabetin olduğu bir zeminde değil devletin tüm olanaklarını arkasına alarak tamamen baskı ve tehdit yoluyla yaptı. Böylece “politika” sorun çözme uğraşı olmaktan çıkıp içi boş bir düelloya dönüştü. İktidar ve devlet aklının bu şekilde işlemesi halinde orta ve uzun vadede siyasetin ve muhalefet etmenin tamamen suç ayıldığı bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıya kalmak çok zor olmayacak.

HDP’ye yönelik oluşturulan baskı stratejisini düşündüğümüzde, normalde dünyanın neresinde olursa olsun devletin bu orantısız ve çoklu şiddetine maruz kalan bir partiyle sadece dayanışma içinde olunur. İspanya, İtalya, Almanya, Arjantin’deki faşizme benzer şekilde yapılan toplu tutuklamalar, baskı ve gözaltılar, kentlerin ve kitlelerin ortasında patlatılan bombalara rağmen bu savaş hali normalleştirilerek çağımızın bireyselleştirilmiş ve uyutulmuş toplumuna rahatlıkla yutturuldu; muhalefet iktidarın kurduğu oyununun dışına bir türlü çıkamadı. Tiyatro o kadar derindi ki mide bulandırıcı olan bu “normallik” yer yer HDP’nin içine kadar sızdı. HDP’lilerin tutuklanması, HDP’nin kapatılma davası, abluka altında siyaset yapması, aşağılanması, Türkiye siyasi tarihinde herhangi bir partiye asla yapılmamış kötülüklerin tümüne maruz bırakılması HDP’lilerin bir kısmında da çirkin bir normalleştirme süreci olarak görüldü. Özellikle seçim sonrası yapılan kimi değerlendirmelerde hukukun askıya alındığı, keyfiyetin egemen olduğu ve olağanüstü halin sert bir rejime dönüştüğü bir konjonktürde anormal koşullarda yapılan bir yarışın normal koşullarda yapılmış gibi yoruma tabi tutulması ve bu saldırı düzenine kör kalan bir basıncın oluşturulması devam eden sistematik toplum kırım stratejisinin belirlediği oyunun sürdüğünü gösteriyor.

Faşizm İcra Edilirken Mümkünün Siyaseti 

HDP siyaseti ve sosyolojisinde iktidarın kurduğu abluka karşısında yer yer geri çekilmeler, abuk sabuk gerekçelerle partiye mesafe almalar olsa da hakikat direndi direniyor. Peki nasıl direndi, ne yaptı, nasıl yaptı? Bu süreçlerin sadece bir kısmına bakalım. Mesela seçimlere YSP ile girme sürecine kısaca değinelim. Kapatma davası ile birlikte HDP seçim öncesinde halkı parlamento zemininde mevzisiz bırakma gibi bir telaşın içine sürüklendi. Bu nedenle seçim öncesinde yasanın tamamen keyfi ve dost-düşman diyalektiğinde işlediği bir konjonktürde ne yapılması gerekiyorsa o yapılmaya çalışıldı. Bir parti kapatılma baskısı altında olduğu için diğer bir parti hızlıca seçimlere hazırlanması gerekiyordu. Yeni partinin seçime girme yeterliliğini kazanması zorunluydu. Ama nasıl? Yeni partinin eski partinin akıbetine uğrama ihtimaline karşı cerrah hassasiyetiyle hareket edildi. Zira yasa adil değil; yasa sadece iktidar ve taraftarlarının menfaatlerini koruyup kollayan bir egemenlik kuralından başka bir şey değil. 

Seçimler için hazırlanan yeni partinin erken ilan edilmesi halinde bir şekilde sıradan bir gerekçe bulunup seçimlere koymayabilirlerdi; dolayısıyla yeni partiyi erken tanıtmak riskliydi. Ayyuka çıktığı üzere devletin ve devlet iktidarının asıl hedeflerden biri de HDP’yi riskli kararlar almaya iterek yanlışa zorlamak ve kendi kararıyla onu siyasetin dışına itmekti. Yeni partinin erken tanıtımının riskli olduğu ön görüldüğü için de tanıtımı geciktirildi. Bu geciktirmenin bir diğer nedeni ise “HDP’yi kapattırmayacağız” gibi bir stratejinin izini takip ederek son ana kadar ve bütün belirsizliklere rağmen HDP ile seçimlere girme planıydı. Kaldı ki son ana kadar HDP ile seçimlere girme fikri hemen elenecek bir seçenek değildi; seçim güvenliği, seçim yardımı, seçmenin partiye aşinalığı, kurumsallık gibi avantajlardan vazgeçmek başka risklere alan açıyordu. Risklerden risk beğen! Faşizmden merhamet beklenmese de son ana kadar HDP ile seçimlere girme ihtimali fena bir ihtimal değildi, beklemeye değerdi. Fakat tüm hassasiyetlere rağmen HDP ile seçimlere girme seçeneği çok riskli bir hal almaya başlayınca bu risk göze alınmadı. Her türlü baskının altında Yeşil Sol Parti sahaya indiğinde HDP’ye oy veren partililer ve halk bir nefes almıştı. Biraz oy kaybı olsa da halkın seçeneksiz bırakılmaması adına bu risk göze alındı.

Sonuçlar Üzerinden Seçimleri Okumanın Yanılgısı

Seçim öncesi birçok problem mümkünün siyaseti ile aşılmaya çalışılsa da istenilen politik hedeflere ulaşılamadı. Üçüncü yolun parlamentoda yeniden üçüncü siyasi güç olması, ilk defa Erdoğan karşında bir adayın yüzde 48 gibi çok önemli bir sonuç alması değişimi sağlamaya yetmedi. İktidarın seçim kampanyası şiddet ve savaş ile biçimlenmiş güvenlik konsepti eşliğinde yürüdü. Sahada Kürtler ve muhalifler düşman, iktidardan yana olanlar ise ülkenin sahibi ilan edildi. Böylesi sade bir faşizm dizaynı hepimizin gözleri önünde yapıldı. Hem muhalefet hem demokratik kamuoyu bu faşist dizaynı kıramadı, uyanamadı, kendine gelemedi.

Seçim öncesi ve sonrası muhalif dinamikler birbirinden şüphelenmeye başladı. Aynı şiddete maruz kalan kesimler birbirine ters gitmeye başladı. Üçüncü yol cephesinde yıllardır HDP’nin sol-sosyalist bileşenlerinin temel ilke olarak kabul ettikleri Kürtlerle birlikte siyaset yapma ilkesini yağmalayan ve seçimlere kurban eden bir anlayış gelişti; solun bir kısmı HDP’ye mesafeli durarak “daha fazla oy alabiliriz” absürdlüğüyle oy toplamaya, dahası bunu HDP’ye pazarlamaya çalıştı. HDP sol siyasette Kürtlüğü “terörist” olarak çakılı tutmayı düşünen ve bundan da nemalanmayı planlayan mide bulandırıcı bir pragmatizm ile uğraşmak zorunda kaldı. Kürt cephesinde ise tüm sosyalistler “Türk” ilan edildi, sol ile Kürt siyasi hareketinin ilişkisi bilinçli bilinçsiz Türklük-Kürtlük kimliğine indirgendi. Egemen Türk kimliğine laf etmeyen bir kısım Kürdümüz, Kürtlerle birlikte yol yürümeyi siyasetlerinin temel ilkesi haline getiren, Kürtlerle birlikte şiddet gören ve bedel ödeyen ezilen Türk kimliğine veya HDP’li sosyalistlere laf çakmayı bir maharet ve rahatlama siyasetine çevirdi. Herkes kiminle yol yürüdüğünü sorgulamaya başladı. Ne korkunç? Faşizm yola mı sızdı, ne oluyor? Tedirginlik, öfke, duygusallık ve psikoloji üzerinden meseleyi anlama yöntemi bir süreliğine insanları politikadan uzaklaştırdı.

HDP siyasetine dayatılan şuydu; yol arkadaşlarınızı, dostlarınızı, komşunuzu rakip olarak görün, siyasi rekabet içinde olduğunuz herkesi düşman ilan edin. Bir kesimin ezilmesine, yakılmasına, linç edilmesine, ötekileştirmesine göz yumun. Politika; inşaya, dönüşüme, değişime hizmet etmesin; tam aksine elitlerin birbirini alt etme oyunu şeklinde yürüsün. Ey HDP, senin de gücün var, sen de gücünü daha küçük siyasetleri ezerek gerçekleştir, ya dediğin siyasete gelsinler ya da gönder gitsin. Bu basit aklın altında yine HDP paradigmasını yağmalamaya çalışan bir akıl olduğunu belirtelim. HDP bunu yapmadığı için suçlandı. Mesele politika olmaktan çıkarılmak istendi. Kim kimi ezebilirse, kim kime iyi tuzak kurabilirse o kişi veya yapı iyi siyaset yapmış olacaktı. Buna yıllardır demokratik siyasetin içinde olanların da eklenmesi insanı korkutuyor. Ahlaki politik toplum tezi böylece büyük bir darbe alıyor. HDP’ye dayatılan akıl maalesef HDP’lilerin bir kısmını etkiledi. Her ne olursa olsun iktidarın ezilene ve sömürülene yönelik miting alanlarında inşa etmeye çalıştığı kutuplaşma, öfke ve linç stratejisinden HDP’liler bu kadar etkilenmemeliydi. Her HDP’li daha soğukkanlı olmak zorundaydı. 

HDP Demokratik Toplum Paradigmasını Savundu

HDP fikriyatının asıl derdi demokratik dönüşümü sağlamayı öneren seçeneği hakim kılmaktı; üçüncü yol siyasetinin başka bir siyasetin kuyruğuna takılması veya fedakarlık değildi. HDP, siyasi ve kültürel ahlakın tüm sınırlarını alt üst ederek tek bir kıymet ve mesafe bırakmayan, ölçü tanımayan çıplak pragmatizm aklıyla toplumu kutuplaştıran iktidarcı siyasete karşı toplumcu ütopyasının, kendi hikayesinin peşinden gitti. Hikayeyi belki güçlendiremedi, fakat güçlendirme kararlılığından vazgeçmedi.

Hem Kürtlerin tarihsel gerçeklerinden miras kalan dayanışmacı ve toplumcu siyasetinden yana hem de çağımızın sıradanlaştıran, değersizleştiren ve insanı toplum dışı bir varlık olarak tasarlayan küresel düzene karşı HDP’liler bir tutum aldı. Bir halklar mozaiği olan HDP fikriyatının sola bakan bir değer dünyası var. Evet sol bir fikriyatta  devlet değil toplum, sermaye değil emek değerlidir. HDP değerden, mirastan, emekten, dayanışmadan ve tüm bunları domine eden demokratik dönüşüm ütopyasından yana bir konum aldı. İçindeki kimi tartışmalara rağmen kendisini insanlık suçlarına ortak etmek isteyen siyasetlerle uzlaşmadı. Her iki egemen siyasete de kendilerini dönüştürme şansı verdi. İktidara “kendini düzelt” dedi, ana muhalefete de demokratik dönüşüm şartıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek verdi. Tüm topluma da üçüncü yolun en zor zamanlarda bile sürdürülmesi, örgütlenmesi ve büyütülmesi gerektiğinin mesajını verdi.

Demokratik Toplum Ütopyasının Yeniden Yapılandırılması

Bugün HDP’nin uzun süreden beri izlediği ve uğruna büyük bedeller ödediği kimi taktiksel yolların duvara dayandığı aşikar. Paradigmadan taviz vermeden yeni büyüme, değiştirme, dönüştürme programlarına ihtiyaç var. Bu programlar partinin seçim sonrası hızlıca başlattığı yapısal toplantılar, halk buluşmaları, konferanslar ve kongre süreçleriyle daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Tüm yetmezliklere rağmen paradigmal akıl önümüzdeki döneme tutulacak en güçlü ışık olmayı sürdürüyor. Bu aklı daha çok savunmak, daha fazla anlamak ve daha sık örgütlemek üçüncü yol siyasetinin geleceği bakımından en rasyonel yoldur.  Eksik kalan eksik yapılan işler olabilir, ama yol yanlış değildi. Yol yanlış değilken eksik olanın değil yolun tartışmaya açılmasına mesafeli durmalı, yol savunulmalı. Her türlü değeri itibarsızlaştıran ve HDP siyasetinin içine sızmaya çalışan iktidarcı ve pragmatist akıl bir an önce def edilmeli. Bir an önce daha fazla dayanışma, daha fazla inşa, daha fazla ilkeli büyüme etrafında toplanmalı.

Kürt halkı toplumsal dönüşümün en büyük öznesidir. Ortaya çıkan sonuçlardan, ve yapılan eleştirilerden de anlaşılacağı üzere Kürt meselesinin HDP fikriyatının içindeki yeri ve önemi yeterince anlaşılmış değil. Bu büyük bir sorun. HDP Kürt halkını daha iyi anlamalı, Kürt halkıyla daha fazla konuşmalı. Politik bir özne olarak Kürt halkının her zaman görev ve sorumlularını en zor şartlarda bile yerine getirmesinden dolayı her zamankinden daha fazla ve daha sağlam bir siyasal ilişki kurulmalı. Kürt meselesi HDP-YSP’nin temel önceliği haline gelmeli. Bu önceliği sıradanlaştırmak büyük kaybettirir. Yüz yıl sonra da asgari ücret sorunu siyasetin rutin gündemi olacaktır ya da ekoloji ve diğer meseleler de öyle; ancak Kürt halkı bir yüz yıl daha esaret altında yaşayamaz. Bu esaretin uzamasında demokratik siyasetin payı ve sorumluluğu fazlasıyla var. Demokratik siyaset bu sorumluluğa denk düşecek bir politika setini, bir yol haritasını mutlaka önüne koymalıdır.

Kürt halkının özgürlük ve barış sorunuyla eş zamanlı olarak Çokluklar yeniden örgütlenmeli. Çokluklarla büyüyen HDP dini, dili, kültürü, cinsiyeti ne olursa olsun, ezilenden yana ezilen ile dayanışarak egemene karşı toplumcu bir siyaset örgütlemeli. Bugün çokluklar üzerinden inşa edilen büyüme durmuş olabilir; fakat yeni örgütlenme formlarıyla yeniden inşa edilebilir. Zulme mesafeli duran, tekçi siyaseti savunan bir HDP sadece küçülebilir. Sağlıklı bir büyüme ve genişleme ancak ve ancak çokluklarla birlikte yeni bir müzakere, mücadele ve örgütlenme modeli inşa edilerek sağlanabilir. Büyük hikayeyi çokluklarla birlikte kurmak dönemin temel görevi gibi görünüyor. Üçüncü yol siyasetiyle güçlenen ve her iki kutupla mesafeyi doğru kuran güçlü bir yeniden inşa hareketi bir an önce hayat bulmalı. Demokratik siyasetin böyle bir hamleye ekmek ve su kadar ihtiyacı var.

Sonuç

HDP büyük umutlarla kuruldu. Umudu büyümeyi başardıkça saldırılara uğradı. Türkiye siyasetine, Kürt siyasetine, sol siyasete, kadın ve ekoloji siyasetine yeni bir soluk kazandırdı. Bütün eksikliklere rağmen HDP siyasi tarihte çok önemli, yaratıcı ve siyaseti toplumsallaştıran bir mücadele alanı açtı. Siyasetin başka türlü yapılabileceğini kısa bir zaman içinde ispatladı. Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Siyasette ezber bozan bir devrimci aklın egemenleri sarsmaması, yerleşik aklı ürkütmemesi mümkün değildi; haliyle bu aklın sistematik ve çoklu bir saldırı ile karşı karşıya kalmaması abes olurdu. Hele ki Türkiye gibi etnik ve dini milliyetçiliğin, devletçiliğin ve cinsiyetçiliğin her zaman para ettiği bir coğrafyada faaliyet sürdüren bir yapıysanız… Burada temel sorun HDP üzerindeki ablukanın normalleştirilmesi, HDP’nin bu ablukayı kırmaya denk düşecek bir örgütlenme, eylem ve mücadele hattı kurmakta yetersiz kalmasıdır. Bu sorunlarla yüzleşen bir yeniden yapılanma pratiğiyle aşılmayacak hiçbir sorun yoktur.

Not: Gazete Karınca yayınına bir süre ara verdiğinden dolayı bir süreliğine Ötekilerin Gündemi aracılığıyla yazmayı sürdüreceğim.