KUSURSUZ KRİZ
  Dünya artık eski dünya değil ve dahası bundan sonra ne yapacağı da belli değil!
Çürüyen kapitalizm, artık iyice koktu ve ne yapsa yaydığı pis kokunun üstünü bir türlü kapatamıyor ve tüm bunlara gezegenin görünür bir isyanı var ve bu isyan doğanın kendi dilince oluyor.
   Doğanın iki dili var ve asla bir orta yolu yok!
Eğer onun dilinden anlar ve beraber yaşamayı hak edersen, sana bire binle gelir!
Yok, bildiğini okur, aksini yaparsan senden öfkesini esirgemez ve acısını kat, kat yaşatır!
     Günümüzde çıldırmış bir insan aklı ile karşı karşıyayız ve bu akıl menfaatin dışında asla ikinci seçeneği düşünmüyor!
     Bu aklın kirliliklerine örttüğü bir dokunulmaz var ve bunun adı “ devlettir!”
Lenin, devleti tahlil ederken nasıl bir çıkmaz olduğunu biliyordu ve Sovyet devrimini gerçekleştirdiğinde çok karşı olduğu o devleti birden kucağında buldu ve daha şaşkınlığı geçmeden fazla yaşanmadan öldü!
Çünkü ondan sonrakiler devrimi değil, devleti yaşattılar! Nitekim yaşatmak istedikleri devlet kucaklarında patladı, her parça ayrı yerde kendine devlet oldu; kısacası Sovyet devleti yeni devletler doğurdu!
    Günümüz de devletlerin biri birine yalancı sözleşmeleri vardır ve öyle bilindiği gibi kati bağlılığı da yoktur!
     Bunun örneği ülkemizdir ve şu an devletin kusursuz tanımıdır!
     İmzaladığı uluslararası hiç bir sözleşme onlar için geçerli değildir. Eğer, lehe bir kararsa imzayı yüceltmek asli görevdir! Aksi durumun kıymeti harbiyesi yoktur ve bu konuda onları durduracak bir merci de yoktur!
      Kendi hukuku ile çelişen bir devlet anlayışının, başkalarının yol göstericiliğine uymasını beklemek saflık olur! Bu bir alt kültür sendromudur, kimin ne okuması değil, kendisinin be okuduğu önemlidir!
      Demirtaş ve Kavala kararları AİHM ve AP’den dönmüştü! Döndü de ne oldu? Kendi içindeki küvetler ayrılığını bir tarafa iten ve hukuku siyasallaştıran bir anlayışın imza koyduğu yerlerden gelen tepkilere kulak asacağını mı sandınız?
      Asla ve kaldı ki hiç bir devlet, diğerini bu tür şeyler üzerinden kaybetmeyi göze almaz!
Çünkü çok derin ve karşılıklı çıkar ilişlileri bunların hepsini bastıracak düzeydedir!
       Türkiye bir NATO ülkesidir ve NATO denilen yapıda zaten hak, hukuk aramak hiç bir aklın sınırları ile örtüşmez!
       Varlığını, kan ve savaş üzerine kuran bir NATO’ dan merhamet beklemek, timsaha yediği avdan dolayı kızmakla eşdeğerdir!
       Bu NATO’ ki son yirmi yılda bir milyon insanın canına kast eden, ettirendir!
       Şimdi bu NATO’nun diğer üyeleri Türkiye’yi dünkü Kavala davasından dolayı “ bırakın “ diye uyarıyor! Bu kerhen bir uyarıdır ve hiç bir karşılığının olmadığını bu güne kadar defalarca gördük!
     Kavala ve Demirtaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır! Bu durum, muhatap ülkelerin hiç de umurunda olmaz! Onlar kendi vatandaşları için her zaman aslandır ve bunu Rahip Bronson meselesinde gördük ve üstelik dönemin Amerika Başkanı tehditkar bir dille tereyağından kıl çeker gibi rahibi aldı götürdü hem de “ bu can, bu tendeyken vermem “ diyen bizim Başkanın elinden teslim alarak!
      Siyasete inatı yüklediğiniz yerde, devletin çekirdeğine kadar işlemez duruma düşürürsünüz!
      Türkiye malesef bu durumu yaşıyor ve bölgesinde bir çok reforma örnek olacak Türkiye, giderek Ortadoğu’nun en uç karanlığına doğru yol alıyor ve unutmayın ki Ortadoğu karanlığında asla çıkış yoktur ve bir kere düşmeye görün, çabaladıkça daha fazla bataklığa gömülmek demektir ve şimdi bataklığın etrafında tur atıyoruz!
     Umarım ayağımız kayıpta düşmeyiz!