ÖLDÜRÜCÜ TEKDÜZE
 
Dışarıdan duyduğu seslere bir süre kulak verdi Tanya.. böyle küçük yerlerde yaşayan insanların birbirilerinin hayatlarına müdahale etme hakları sanki yazılmamış birer kuraldı. Kendi de bu kural ve yargıların dışına çıkamıyordu. 
 
Kocasından ayrıldıktan sonra baba evine dönmeyen ablasının kurduğu hayat epey meşgul etmişti komşuların gündemini. <Bir kez dövdü diye koca mı bırakılır, Çocukken de böyleydi bu asi ve geçimiz...> Ne yapacağını bilemedi kız onları duymasa miydi acaba. Mutfağa gidip radyoyu açtı " Ahh bu hayatt cekilmeezzz...> radyonun cızırtılı sesine aldırmadan" yemek masasını öfkeyle toplamaya ve kendi kendine konuşmaya başladı. < beni öveceksiniz biliyorum ahmaklığımı öveceksiniz > dedi.
 
Kafasında yapmak istediklerinden çok yapmak istemedikleri vardı. Mutfak bankosuna yığdı bulaştıkları ve radyoyu da alıp kapandı odasına. Annesi mutfaktan söylenip duruyordu, radyonun sesini biraz daha açtı Tanya.
 
Farklı bir hayatım olsa nasıl olurdu diye düşündü. Yıllar önce kazandığı okula gidebilseydi belki daha renkli bir hayatı olacaktı. "Annemin yüzünden” dedi. 
Gözleri, odanın içinde dönüp dolaşıp gardırobın üstündeki boş valize takılıyordu... onu hiç kullanmamış olsa da içindeki gitme isteğini harekete geçiriyor, odanın duvarları devriliyor, çatı uçup gidiyordu adeta. Gözlerini kapatıp Dans etti bir süre mırıldanarak... 
 
Radyo iş kazasında ölen işçilerin yakınlarına başsağlığı dilemek için yayına ara verdi. ölenlerin isim listesini sıraladı spiker..  öylece kalakaldı odanın ortasında ölümü düşündü, Nafiye'nin sözleri geldi aklına <varlığını başkalarına dayandırarak sürdürürsen kendini görünmez kılarsın> demişti. Çocukluğundan beri içinde bir yerlere dokunurdu ablası, özlemi sert bir zemine düşen pinpon topu gibi ufak darbelerle değdi yüreğine 
 
..bu küçük kasabada onu anlayacak tek bir insan yoktu. 
 
Radyo tamamen susmuş, hava da iyice kararmıştı mutfak lavabosunda bulaşıklar biriktikçe birikti, bu gün onları görmeyecek, annesini duymayacaktı.
 
Pencereyi açtı Tanya doğanın cömertliği ve doğurganlığıyla yaşamsal bir esintisi derin derin içine çekti. Pencerenin altındaki ağaca baktı, çocukluğundan beri duruyordu oracıkta, kökleri ile bağlı olmasa yine de durur muydu? yoksa gider miydi bir başka bahçeye... bir nehrin kıyısına ya da kim bilir bir uçurumun kenarına yerleşirdi belki de.
 
Gülümsedi Tanya <oysa bu ağaçtan farksızım> dedi.
 
Ateş böceklerinin birer dansçı gibi süzülüşleri ağacı adeta panayır alanına çevirmişti. Dalların arasında uzaktan gelen arabaların farlarını andıran ışığı izlerken kanını emen sivri sineğe vuracak gücü ve isteği bulamadı kendinde.
 
Doğanın göz kamaştırıcı oyunu bittiğinde Tanya kapadı pencereyi. Sandalyeyi aldı, parmak uçlarına basa basa uzandı valize...