İHRAÇLAR VE KORONAVİRÜS 15 Temmuz 2016 tarihi; ülkeyi 13 yıl birlikte yönetenlerin pasta paylarının küçülmesi sonucu ellerinde bulundurdukları devletin zor aygıtlarıyla birbirlerine meydan okurlarken 248 yurttaşımız katledilmiş ve binlerce insan yararlanmş ve sakat kalmıştır. Yani her zamanki gibi yine bedel ödeyen, ölen yaralanan, sakat kalan, kışkırtılarak sokağa gönderilen yoksul emekçi halk kesimleri olmuştur.
İHRAÇLAR VE KORONAVİRÜS
15 Temmuz 2016 tarihi; ülkeyi 13 yıl birlikte yönetenlerin pasta paylarının küçülmesi sonucu ellerinde bulundurdukları devletin zor aygıtlarıyla birbirlerine meydan okurlarken 248 yurttaşımız katledilmiş ve binlerce insan yararlanmş ve sakat kalmıştır. Yani her zamanki gibi yine bedel ödeyen, ölen yaralanan, sakat kalan, kışkırtılarak sokağa gönderilen yoksul emekçi halk kesimleri olmuştur. 13 yıl boyunca devlet bürokrasisi tümüyle Feto’nun kadrolarına teslim edilmişti. Bakanlıklar, emniyet, yargı, TV. Kanalları, gazeteler, kurumların teftiş birimleri Feto’nun militan kadrolarının elinde ve denetimindeydi. Sürece ilişkin sözü, eleştirisi olan kesimler emniyetin gözaltısı, adli makamların cezaları ve teftiş kurulların raporlarıyla aforoz ediliyordu. İşleyişe ve sürece muhalif olan tüm kesimlere her türlü baskı reva görülüyordu. MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP iktidarına yönelik “ülkedeki bütün tursilleri, persilleri satın alıp, kirlettiğiniz ülkeyi yıkatarak temizleyeceğim” dediği bir dönemde MHP’de iç çelişkiler derinleştiriliyordu. MHP’ye yapılan bu müdahale ile AKP, Devlet Bahçeli’yi ve partinin yarısını kendisine yedeklemeyi sağlamış ve bu günlere gelmeyi başarabilmiştir.
15 Temmuz darbe girişimini, TBMM’ye yönelik saldırıları Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilerin hazırladıkları ortak deklerasyon ile kınanmıştı. Halkların güvenini kazanmaya çalışan AKP, 20 Temmuz 2016 tarihinde “OHAL’i kendimize karşı ilan ettik.” diyerek devletin bütün zor aygıtlarını kendileri gibi düşünmeyen muhalefete ve muhalif kesimlere karşı acımasızca kullandığı yeni bir rejimin inşa sürecini başlatmışlardı. 7 defa uzatılan OHAL sürecinde çıkardıkları 37 adet KHK ile 130 bini aşkın kamu çalışanına savunma hakkı dahi tanınmadan kamu ile ilişkileri kesilerek; açlığa, yoksuluğa, sefalete ve toplumsal lince maruz bırakılmışlardı. Devlet bürokrasisini elinde tutan Feto’nunu militan kadroları ise AKP’ye yaranmak ve kendilerini kamufle etmek üzere hukuksuzca ihraç edilenlerin tamamına terörist diyor ve ihraç edilen kamu çalışanların en insani taleplerini ise “ağaç kökü yesinler” şeklinde cevaplandırıyorlardı. Havuz medyası dışındaki TV’ler, gazeteler, dergiler, radyolar bir bir kapatılıyordu. Halkın iradesi ile seçilmiş milletvekilleri tutuklanırken, aynı şekilde seçilmiş belediye başkanları da tutuklanarak yerlerine kayyumlar atanıyordu. Sabaha karşı evler basılıp, öğrenciler, gazeteciler, bilim insanları gözaltına alınıyordu. İktidarı bu pervasızlığına ne yazık ki top yekün cevap olabilecek bir eylemlilik o süre zarfında sergileyemedik.
Çin’de başlayıp, bütün dünyayı hızla etkisi altına alan Koronavirüs salgını bugüne kadar 15 bine yakın insanını ölümüne neden olmuştur. Koronavirüs salgınına ilişkin bütün devletler en üst düzeyde önlemler almaya devam ederken, koronavirüs ise, zengin- fakir ayrımı, diktatör –mazlum, entelektüel- cahil, genç- yaşlı, kadın- erkek ayrımı yapmadan bulaşmaya ve öldürmeye devam ediyor. Talepler, beklentiler, sıralanıyor. Hükümet, demokratik kitle örgütleri, STK’lar, meslek örgütleri bir bir deklarasyon yayınlıyor ve aldıkları önlemleri sıralıyorlar. “Ne garip şey anne” KESK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri; “savaşa karşı; barışı, ölümlere karşı; yaşamı savunuyoruz” dedikleri için, sürgün ediliyor, tutuklanıyor ve ihraç ediliyorlardı. Evet “Ne garip şey anne”. Bizler ölürken hamasi nutuklar atılıyor ve hiç bir önlemin alınmadığını 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Gar Meydanında yaşadık ve gördük. Çünkü ölenler bizlerdik.
“Yağmur komünisttir; çünkü herkese eşit yağar. Rüzgar ise kapitalisttir zayıf olanı yıkar. Sözün sahibi; Devrimci, CHE Guevara’yı özlemle anıyorum. dayanışmayı, paylaşmayı esas alan mesajlar ve iletiler bir bir yayınlanırken, bu mesajları yayınlayanların pratikleri ise eştsizliğe ve hukuksuzluğa tekabül ettiğini gayet iyi biliyoruz. Ölüm her zaman bana yakındı. Ancak Koronavirüs, “ferman yazanları da” ölebileceklerini onlara hatırlattı. “Ne garip şey anne”
Soma’da önlem alınmadığı için yüzlerce maden emekçisi öldüğünde, iktidar sahipleri bu katliamı “kader” ve “fıtrat” olarak nitelendiriyorlardı. Koronavirüs nedeniyle ölenler yanlızca; yoksul emekçi halk olmuş olsaydı, her şeye söylüyecek sözü olan ve bugün çaresizce evlerinde saklanan yüksek maaşlı din görevlileri şimdiye kadar onlarca “kader”, “fıtrat” fetvaları yayınlayarak yoksul halkı kaderlerine çoktan razı etmiş olurlardı. “Ne garip şey anne”
Aleviler; Maraş’ta, süngülenirken, Sivas’ta yakılırken, Çorum’da katledilirken neden gerekli önlemler alınmadı. Deniz, Mahir, Yusuf… idam edilerek öldürülürken neden gerekli önlemler alınamadı. Uğur Mumcu, Tahir Elçi, Hırant Dink, Ape Musa, Ahmet Taner Kışlalı… öldürülürken neden gerekli önlemler alınamadı. Çünkü öldürülenler; Alevilerdi, Kürtlerdi, Ermenilerdi, solculardı, sosyalislerdi, yoksullardı, yani ülkenin ötekileriydi. “Ne gari şey anne”
Ölüm elbette acı verir. Ürkütücüdür, korkutucudur. Ancak bizler, ideallerimiz, inançlarımız, düşlerimiz için alışık olduğumuz, ölüm ve yoksulluğa “hoş geldin, sefalar getirdin” diyebilecek yüreğe sahip insanlarız. Evet Koronavirüs, statü, para, makam tanımıyor ve hepsini altediyor. Beylerin korkuları da zaten bu yüzdendir. ”Ne garip şey anne”
Açlık korkusuyla marketlerdeki gıda reyonları boşaltılıp, evlerde stoklanırken, ihraç edilerek açlığa mahkum edilenlerin kimse tarafından hatırlanmaması “ Ne garip şey anne”
İhraçların tamamı terörist ilan edilmişti. Dolayısıyla bizler yaşayan sosyal ölülerdik. Açlık durumunda ise, beyler bizlere; “ağaç kökü yesinler” diye buyuruyorlardı. Birlikte ölüm de varmış. “ne garip şey anne”
Beyler, fakirin ölümüne kaderindedir, fıtratında vardı, Allah’tandır diyerek, toplumun inançalrını yıllarca istismar etmeyi görev bildiler. “Ne garip şey anne”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin AKP’ye hitaben; “ülkedeki bütün tursilleri, persilleri satın alıp, kirlettiğiniz ülkeyi yıkatarak temizleyeceğim” demişti. Bunu yapamadığına göre aynı kaynağı sokakların temizliği için belediyelere aktarması dileğiyle…
Koronavirüssüz güzel günlere.
Sevgi ile kalın.