Bilinen “altı günlük” savaş, sadece Filistin Halkının yaşadığı vahşetle sınırlı kalmadı aynı zamanda da bölge devletleri, Filistin meselesini kendi dış politikaları için kullandılar.

Filistin-İsrail -2- Yurt Edinme!

Toplumların kaderini kıtalar ötesinde olan devletler belirliyor esprisi, tamda 1917’de Balfour Deklarasyonu için söylenmiş bir söz sanki. Öyle ki; bu deklarasyon sonucunda yaşanan gelişmeler ile bu esprinin ete kemiğe nasıl bürünmüş olduğunu görüyoruz. Dönemin, Britanya devlet yetkililerinin savaş kabinelerine sundukları öneri ile Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması amaçlanmıştı. Yayınlanan bu deklarasyonu, sonrasında İngiliz dış işleri bakanı Yahudi federasyon başkanına bir mektup ile bildirmişti. Kısaca bir cümle ile ifade edecek olursak; Yahudilerin, Filistin topraklarında devletleşmeleri durumunda kendilerini destekleyeceklerini beyan etmişlerdi.

2. Emperyalist paylaşım savaşında Filistin topraklarının İngiliz devletinin denetiminde kalması sonucunda Siyonist devletin oluşumunun aynı tarihi döneme denk gelmesi tesadüfü bir olay olmasa gerek. Burada sorun sadece Filistin- İsrail sorunu da değildir. Birçok kesim durumu sadece bura üzerinden okuyor, ki bu değerlendirme şekli yanlıştır.

Bölge bütün emperyalist devletler ve bu bölgedeki diğer gerici devletler tarafından önemli bir yerde duruyor. Nitekim bu bölgedeki enerji kaynaklarını kendi denetimleri altında tutabilmeleri için öncelikle bölgenin kendi kontrol mekanizmaları altında tutulması gerekir. Bu konuda İngiliz devlet insanı Churchill’in ne dediğine bakalım. “Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir” der. Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşları öncesi ve sonrasında gerek İngiliz ve gerekse de ABD ve Avrupa devletlerinin yaklaşım ve söylemleri tarihi kitaplarda fazlasıyla yer edinmiştir.

Konumuza tekrar dönecek olursak; birinci Balfour deklarasyonu, öncesinde ve sonrasında on binlerce Yahudi vatandaşın, Filistin’e gelerek buraya sorunsuzca yerleştikleri bir hakikattir. Lakin buraya guruplar halinde gelen bu insanlar planlı bir şekilde adım adım silahlanarak, devletleştiler. Devletleşen Yahudiler, dünyanın birçok bölgesinde atalarına yaşatılan zulmün aynısını değil ama daha fazlasını Filistin halkına yaptılar-yaşattılar. Yurtsuz Yahudiler, yurt edindikten sonra adeta vahşet kustular.

Yurtsuz Yahudiler devletleşince, filli olarak kendilerine yardımcı olan Filistinlilerin topraklarını işgal etmiş oldular. Bu işgalcilerin içerisinde yer alan ve akabinde Siyonist devletin belirli kademelerinde görev almış ve sonrasında da devlet başkanı olan bazı kişilerin biyografilerine bir göz atmak istedim. Bunu yapmamdaki esas neden şudur; bu yurtsuzların gerçekten Filistin topraklarına ait olup olmadığını açığa çıkartmak istememdir.

Dünyanın birçok bölgesinden canlarını kurtarmak amacıyla kaçan Yahudi grupları arasında Polonya doğumlu olan David Ben-Gurion’da vardı. David, 1906 da Filistin’e sığındığında yirmi yaşında bir gençti. Büyüdüğü topraklarda yaşama şansı kalmamıştı. İngilizlerin arka planda desteklediği Siyonist devletin 1948’deki oluşumunda ilk devlet başkanı bu genç dediğimiz David Ben-Gurion oldu. Tarihin cilvesine bakın ki; yurt edindiği topraklarda, sana evlerini açanları evsiz bırak! David, devlet başkanı olduğunda savaş açarak Filistinlileri kendi topraklarından sürdü. Mısır, Ürdün ve Suriye’nin bazı bölgelerini de işgal etti-ettirdi. Devam edelim, 1967’de Arap-İsrail savaşı olarak bilinen ve adına da “altı günlük” denen döneme de bir göz atalım. Bu tarihi iyi bilenler rahatlıkla şunu söyler; “Kelimenin tam anlamıyla İsrail’in bölgede hakimiyetini sağlamasıyla sonuçlanan bir savaştı bu.”

Mısır’ın savaş uçaklarının pistten kalkmadan imha edilmesi, Sina yarım adasının işgali, Suriye’nin zırhlı araçlarının konvoy halindeyken yok edilmesi ve Golan Tepeleri’nin İsrail ordusunun denetimine geçmesiyle sonuçlanan bir durumun kendisidir. Bu savaşta on binlerce Filistinli göç etmek zorunda kaldı. Bu dönemdeki İsrail devlet başkanı ise Levin Eşkol idi. Cehennem çölü üzerinde kurulu Ortadoğu topraklarına sığınan Yahudiler arasında yer alan Eşkol; Kiev doğumludur. Hitler Faşizminin kan kusan makinalarının eline geçmemek, fırınlarda buharlaşarak katledilen ve kamplarda her gün binlerce kez ölümü yaşayanlardan olmamak için kaçar. Ailesinden ve yakınlarından kendisi gibi şanslı olmayıp kaçamayanların akıbetini daha sonraları öğrenecekti. Eşkol, Filistin topraklarına yetiştiği için kendisini şanslı gören bir şahsiyettir. Bu firari yurtsuz Eşkol, 1963 ile 1969 yılları arası İsrail devlet başkanlığını yaptı. Devletin birinci derecede yetkilisi olduğu döneme bakalım, bu süre zarfında Filistin halkına karşı katı bir siyaset izleyen, onlarla uzlaşmayan, halkların birlikte yaşamasına karşı çıkan Eşkol, bölge savaşına neden olanlardan biri idi. Savaşın bir parçası olan Eşkol, binlerce Filistinlinin mülteci ve yurtsuz durumuna düşmesine neden oldu. Bilinen “altı günlük” savaş, sadece Filistin Halkının yaşadığı vahşetle sınırlı kalmadı aynı zamanda da bölge devletleri, Filistin meselesini kendi dış politikaları için kullandılar. Ve yine bu savaş ile bölge halkları bir yarım yüz yıl savaş hali ile yaşamak zorunda bırakıldı. Keza taraflar savaş halindeyken Arap liderlerinin MOSSAD ile gizli görüşmeler gerçekleştirerek iş birliğine gidildiğinden söz edilir.

Her toplum, kendi örgütünü yaratacaktır anlayışına inanırım ve bu gerçeklik tarih tarafından defalarca kanıtlanmıştır. Nitekim, işgal edilen Filistin ve Filistin topraklarına “sahip çıkan” bölge Arap devletleri, bu sorunu çözeceklerine daha da derinleştirerek Siyonist devlet politikalarının köklü bir sistem haline gelmesine vesile olmuşlardır. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için arayış içerisinde olan; Filistin öncüleri, El Fetih (Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi) sonrasında birçok örgütü içerisinde barındıran FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) mücadelelerini dünyaya duyurmuştur. Sonrasında da ulusal lider konumuna kısa sürede gelen Yasar Arafat, Filistin Ulusal Yönetiminin ilk başkanı oldu.

El Fetih ve FKÖ’den sonra Marksist/Leninist örgütler de kuruluşlarını ilan ederek mücadeledeki yerlerini aldılar. Bunlardan biri; George Habaş’ın başını çektiği ve kurucusu olduğu, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’dir. George Habaş’ın bu direnişte büyük emekleri olduğunu hakkaniyetle onure etmek gerekir. Yine Naif Havatme’te Filistin Halk Kurtuluş Cephesinden ayrılarak Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesini kuran bir öncüdür. Ölene kadar Demokratik cephenin Marksist/Leninist bir hatta yürümesinde ısrar etti.

Devam edecek

NOT: Bundan sonraki yazımda, Filistin örgütlerinin ortaya çıktıktan sonraki uluslararası sosyalist ve komünistlerin Filistin’i işgal eden Siyonist devlete karşı mücadelelerini anlatmaya çalışacağım…