Gerçekten hak, hukuk, adalet diyorlarsa öncelikle hukuksuzluğun had safhaya vardığı Kürt bölgesine bakacaklar, demokratik Türkiye için öncelikle Kürtlere uygulananlara karşı çıkacaklar…

Erdoğan yönetiminin Kürtlere yönelik saldırıları muhalefet tarafından gündeme getirilmiyor. Artarak süren haksız hukuksuz uygulamalar adeta onaylanıyor. Belli ki mayıs seçimlerinden bir sonuç çıkarmış değiller. Oysa Erdoğan yönetimi mayıs seçimleri boyunca muhalefeti Kürt sorunu üzerinden böldü. 22 yıllık Erdoğan yönetimi seçimle devrilemediyse bunun nedeni muhalefetin demokratik Türkiye konusunda bir umut yaratamadığıdır.

AKP iktidarı şiddeti, baskıyı, inkarı meşru göstererek, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini “bölücülük” olarak, “terörizm” olarak göstererek CHP’yi ve onunla hareket eden muhalefeti parçaladı ve etkisiz hale getirdi.

Şimdi yerel seçimler gündemdeyken yine aynı senaryo işletiliyor ve CHP başta olmak üzere eski altılı masanın hiçbir bileşeninden ses çıkmıyor.

Birbirlerine demediğini bırakmayan burjuva düzen partileri konu Kürtler olunca araziye uyum hızla gerçekleşiyor. İktidar ya açıkça destekleniyor ya da zımni destek sunuluyor. Ne yazık ki kukuksuzluk, baskı, şiddet uygulanan Kürtler olunca devrimci demokratik muhalefetin sesi de olması gereken biçimde çıkmamaktadır. Milliyetçi baskı “sol’u da baskılıyor. Irkçı söyleme boyun eğiliyor, “Bölücülerle iş tutmuş olmak” korkusu tutum almayı engelliyor.

Oysa barıştan, demokratik Türkiye’den haktan ve hukuktan söz eden tüm muhalefetin her şeyden önce ülke içinde ve ülke dışında sergilenen hukuksuz uygulamalara ses çıkarması gerek.

Mesela, mahkemelerce verilmiş hapis cezasını çekmiş olan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılmaması CHP dahil hiç bir eski altılı masa bileşeni tarafından gündeme getirilmiyor. Hiçbir parti lideri ve onların kurulları, hukukçuları çıkıp ‘Böyle bir hukuksuzluk olmaz’ demiyor. Kürt siyasetçinin kaderi cezaevleri idaresinin ve adeta yeniden bir yargılama yaparak tutsakların hapis cezasını uzatan ‘cezaevi idare ve gözlem kurulu’ üyelerinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı. Yine hasta tutsakların yaşadıkları dram içler acısı, ölümler dinmek bilmiyor. Kendi hukuklarına bile saygı göstermiyorlar, Kürt tutsaklara “terörist” gözüyle bakılıyor ve adeta “düşman hukuku” uygulanıyor.

Peki muhalefet, Kürtlere yönelik hukuksuzluklar karşısında sessiz kalarak uygulamalara, zalimliklere ortak olmuyor mu? Yeni hukuksuzluklar için iktidarı cesaretlendirmiş olmuyor mu?

Kürt halkına yönelik içeride uygulanan hukuksuzluklara, şiddete, işkencelere, yayla yasaklarına, operasyonlara ses çıkarmayan muhalefet, sınır ötesinde işlenen suçlara ise adeta alkış çalıyor.

Erdoğan yönetimi, yılın ilk aylarından bu yana hem Irak sınırları sayılan ve aynı zamanda Irak-Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde olan Zap, Avaşîn ve Metîna gibi bölgelere yönelik ‘operasyonları’ aralıksız sürdürüyor. Suriye topraklarındaki selefi örgütler destekleniyor. Rojava’dan Hewler’e (Erbil) Şengal’den Süleymaniye’ye uzanan bir alanda her gün insanlar ölüyor. SİHA’ların karıştığı iddia edilen ölümler var. 8 Eylül’de Hewlêr’deki saldırıda KNK Temsilcisi Deniz Cevdet Bülbun öldürüldü. Yine Süleymaniyê’de bulunan Erbet Tarım Havaliamına dönük SİHA saldırısında ise 3 IKBY mensubu pêşmerge yaşamını yitirdi. Bunlar haber bile olmadı. Bu saldırıları protesto etmek isteyen Yeşil Sol Parti yönetici, vekil ve üyelerine izin verilmedi, hukuksuzluklar sergilendi, saldırıda bulunuldu.

Görünen o ki yerel seçimler yaklaştıkça iktidar tarafından Kürtlere karşı içeride ve dışarıda bu tür hukuksuz girişimler artacak. Zira cumhurbaşkanı ve genel seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu ve muhalefeti “Bölücülerle iş birliği yapıyor” diyerek hedefe koyan iktidar “başarılı” olmuştu. Şimdi yeniden bir seçim sürecine giriliyor, önümüzdeki yılın mart ayında yerel yönetim seçimi var ve Erdoğan yönetimi yine Kürt sorununu “bölücülük” ve “terörizm” sorunu olarak lanse etmek ve muhalefeti buradan sıkıştırmak için içeride ve sınır dışında operasyonlara girişmiş durumda.

Zira Erdoğan biliyor ki Kürtlerin desteklemediği muhalif adayın İstanbul, Adana, Mersin, Antalya gibi birçok büyükşehirde kazanması mümkün değil. Oysa Ankara, İzmir gibi illerin bile risk taşıdığı günümüzde Kürt hareketinin tavrı belirleyici olacak. Doğru bir tutumla Antep’in Urfa’nın bile muhalefet tarafından kazanılması olası.

CHP’nin ve muhalefetin bir kez daha düşünmesi gerek. Ya “demokratik Türkiye” diyecekler. Kürt sorununda barış ve eşitliği savunacaklar ve tüm hukuksuzluklara açıkça karşı çıkacaklar ya da Erdoğan iktidarının hilekar politikalarına boyun eğecekler.

Gerçekten hak, hukuk, adalet diyorlarsa öncelikle hukuksuzluğun had safhaya vardığı Kürt bölgesine bakacaklar, demokratik Türkiye için öncelikle Kürtlere uygulananlara karşı çıkacaklar…