trende karşılaştığım genç bir anne karnı burnunda yanında da 3 çocukla bir koltuğa sığmaya çalışıyordu. ''çocuklardan birini kucağıma verebilirsin'', dedim.

 

 

 

trende karşılaştığım genç bir anne karnı burnunda yanında da 3 çocukla bir koltuğa sığmaya çalışıyordu. ''çocuklardan birini kucağıma verebilirsin'', dedim. en küçük ve kız olanı kucağıma aldım.
+çocukların üçü de senin mi?
-Allah izin verirse bizim.
+üç yetmedi mi bir de karnında...maddi durumunuz iyi mi?
-hayır evimiz bile yok, kocam inşaatta çalışıyor.
+neden dört çocuk? iki çocuk yetmez miydi ?
-birincisi kızdı, (ayakta duranı göstererek) oğlan olsun istedik.
+oğlan oldu mu?
-oldu
+ee niye devam ettin?
-kocamla dedik ki bu çocuklar şansız, rızksız doğdu, belki diğeri şans getirir.
+sonra üçüncüyü mü yaptınız?
-evet, o da kız oldu
+ee ikinci oğlanmış zaten, sonra dördüncüyü niye yapıyorsunuz?
-üçüncü de hem kızdı, hem de uğur getirmedi. belki dördüncü çocuğumuz hem oğlan olur hem şans getirir.
+peki ya getirmez ise?
-ehh nedelim rıskını verecek allahtır!
+madem allah verecekti niye öbür çocuklarına vermedi?
-bilmem ki allahın işine ne karışılır...
bu soruları çocuklar duymasın diye genç annenin kulağına eğilerek sordum. ama bu tür konuşmaları zaten çocuklardan saklamadıklarını söyledi. kız çocuklarının büyüdüklerinde kendilerini gereksiz ve uğursuz bulacaklarını söyledim. en azından ''şanssızdı, uğursuzdu, erkek istedik...'' gibi konuşmaları çocukların yanında yapmamaları gerektiğini söyledim. ama 6 yaşındaki Büşra ''uğursuzluğunun'' farkındaymış gibi kederli kederli burnunu karıştırıyordu.
toplumda olmayan ve ilk defa karşılaştığımız şeyler değil bunlar. çoğumuz için trende, otobüste karşılaştığımız ''gürültülü kalabalık, düşüncesiz kadın, akılsız fakirler...'' gibi diş gıcırdatılan teferruatlar olsa da, toplumun yarasından kendimizi ne kadar karantinaya alabiliriz, ne kadar tecrit yaşayabiliriz ki?