YENİ MERKEZ SAĞIN GÖLGESİ Egemen siyaset sahnesi, AKP-MHP ittifakının baskın seçim kararıyla karıştı. Cumhur iktidarının seçim kararıyla faka bastırmayı hesapladığı egemen siyaset aktörleri birbirleriyle buluşmaya, ortaklaşmaya çalışıyor demeye kalmadan CHP ile İYİ Parti ortaklık hamlesi geldi.

YENİ MERKEZ SAĞIN GÖLGESİ

Egemen siyaset sahnesi, AKP-MHP ittifakının baskın seçim kararıyla karıştı. Cumhur iktidarının seçim kararıyla faka bastırmayı hesapladığı egemen siyaset aktörleri birbirleriyle buluşmaya, ortaklaşmaya çalışıyor demeye kalmadan CHP ile İYİ Parti ortaklık hamlesi geldi. Alışılmamış bir şekilde CHP merkez insiyatifiyle İYİ Parti’nin, özellikle seçimlere girmesinin engelleme ihtimaline karşı 15 CHP’li vekil istifa ederek İYİ Parti’ye geçtiler. Cumhuriyet ve parlamenter demokrasi kutsanarak, anlaşma kamuoyuna deklere edildi. Meral Akşener’in, aday olmak için 100 bin imzaya ihtiyacı kalmadı. O gün Akşener ve Kılıçdaroğlu çok mutluydular.

İkisinin mutlu ve birleşik hali, bana 2002 seçimleriyle sandığa gömülen o günkü “eski merkez sağ”ın yerine geçmeye hazırlanan Erdoğan ve onu statüko güçlerine tanıtan Baykal’ı hatırlattı. Evet, “sosyal demokrat” Baykal, Erdoğan’ı seçimlere sokan ara seçim manevranın ustası olduğu gibi, seçimleri kazanınca ona kefil olandı. Ondan önce de aynı görevi Ecevit yapmış, dünya 1978 Aralık’ında, o zaman sol oylar daha çok olduğu için ‘klasik sağ’dan aldığı 11 vekille, sermaye düzeninin istediği hükümeti kurmuştu. Erdal İnönü’nün başında olduğu SHP’nin 91 Genel Seçiminde HEP adaylarının listeye alınması dışında, 1990’lardaki sosyal-demokrasi ortaklı hükümetlerdeki halleri de, kirli savaş dönemi pratikleri de aynıdır.

Demek istediğim bugün önümüzdeki örnekte, sanıldığı ya da gösterildiği gibi yeni bir şey yok! Sosyal demokrasinin 20. Yüzyıl başından beri, kurulu düzenin her kriz anında yardımına koşan sosyal demokrasinin tipik tavrı budur. Başlangıcı Fransa’da olmuştu; tekeller çağına at koşturan kapitalizme, normal burjuva devlet sistemi yetmez haldeydi. Savaş hükümetlerine bakan vermeye o zaman başladı sosyal-demokrat partiler. Bunu 1. Emperyalist paylaşım savaşında bütün işçi sınıfını, “yurtseverlik” yaftasıyla burjuvaların peşine takıp ihanet eden 2. Enternasyonal sosyal demokrat partileri takip etti.

Tarih içinde deneyim gösterdi ki, sosyal demokrasi burjuva düzen için “sol lastik” etiketini hak etmiştir. 1920’lerde Avrupa’da devrimlere karşı faşizm yükselirken SPD’ler hiç kendilerinin soluna, mesela komünistlere yüzlerini dönmediler. Ne zaman faşizm onları da ezmeye geçti, o zaman sahada sosyal demokrat tabanla birlikte olmak mümkün oldu.

Avrupa’da ve Türkiye’de günümüzdeki “sosyal demokrat” partiler ve halen Sosyalist Enternasyonal adıyla toplanan platform esasen bu çizginin devamcılarıdır. Yazıya girişte bunun örneklerini verdim. Bu durumun istisnası çok azdır.

Şimdi önümüzdeki CHP-İYİ Parti ittifakı da bu genel ve tarihsel eğilimin bir yansımasıdır. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığındaki CHP, rejimin her sıkıştığı anda devlet ve millet bekası derdiyle, hep sağına dönüp el uzattı. Bunun örneklerini saymakla bitmez. Akşener ile birlikte açıkladıkları kısa öz amaçlara bakarak, Türkiye siyaset sahnesine Yeni Merkez Sağ hareketi doğdu diyebiliriz.

Türkiye’deki siyasi ortam böyle bir ittifaka zaten olanak sunuyordu. Uzunca zamandır Erdoğan kliğinin bırakalım alttakileri en üsttekileri bile yaka silker hale getirdiği bir gerçekti. Her an her yerden iktidar karşıtı muhalefet yükseliyordu. OHAL, KHK ve polis şiddetiyle, toplumsal muhalefeti her an ezmeye hazır saldırganlık sıra üsttekilere gelince pek de sökmüyordu zaten. OHAL kalksın diyen TÜSİAD’ı; grevleri yasaklıyoruz ya, daha ne istiyorsunuz diye azarlıyor ama hoşnutsuzluğu gideremiyordu. Merkez Bankası faizleri indirin talimatına uymuyordu. Daha vahim sonuçlarla burjuvaziyi zora sokan Suriye’ye müdahilliği, şoven kışkırtmaları besleyen Afrin işgali, vs. vb.

Neredeyse 2012’den beri iç ve dış sermaye düzeni için AKP- Erdoğan iktidarıyla yürümek zorlaşmıştı. Geçen yedi yılda, kitle ayaklanmalarından FETÖ cü ordu darbe girişimine kadar her sarsıntıda Erdoğan Saray kliği devrilme ile yüz yüze kaldı. Son iki yıl ise artık iktidar çıldırma halinde bir devlet ve düzen için en gerekli kurum, kural ve normları da geminin bordasından attığı için, onların da yeni iktidar terkipleri kurmaya başladıkları sır değildi. Bu bir yönetim krizidir. Yeni Merkez Sağ koalisyonu bu yüzden sürpriz değil. Henüz koalisyonun tamamlanamadığı, “cumhurbaşkanı adaylığı” nedeniyle SP-Abdullah Gül ile anlaşamadıkları da malum. Fakat çatı kurulmaya başlamıştır, Erdoğan kliğini tasfiye için bu son fırsatı kaçırmak istemeyecekleri de bir gerçek.

Bütün bu gelişmelerin ezilenler, emekçiler; demokrasi ve özgürlük cephesi güçleri bakımından anlamı üzerinde durmak ve çok yönlü yönetememe krizinin ortaya çıkardığı bu yeni durumu değerlendirmek önem kazanmıştır. Egemenlerin krizinden ezilenler lehine doğan fırsatları hakkıyla değerlendirebilmeliyiz. Üzerimize Yeni Merkez Sağ’ın gölgesini değil, tersine demokrasi ve özgürlüğün gölgesini Yeni Sağ dahil, düzen cephelerine düşürebilmeliyiz.

Burada şu gerçeğin altını ben de çizmek isterim; CHP’nin devletçi üst yönetimiyle geri kalanın aynı olmadığı ve aynı şeyler düşünmediği çok açık. İYİ Parti’ye yapılan “demokrasi desteği niye kendi solundakilere verilmedi” diyen İlhan Cihaner’in çıkışı bu gerçeğin bir yansısı. CHP liderliği zaten, MGK’da aldıkları brifingden sonra, “Anayasa’ya aykırı ama…” diyerek HDP’lileri tutuklama amaçlı dokunulmazlıkları kaldıracak yasa taslağına evet oyu vereceklerini açıklamıştı. Yasa geçtikten sonra da itiraz dilekçesine imza vermek isteyen CHP vekillerini disiplin kuruluyla tehdit etmişti. HDP ile yan yana görünmek bile üst yönetim için bir kabustur. Bunu artık açık açık söylüyorlar ve tersten bir meşruiyet kazandırıyorlar da.

Ama biliyoruz ki, CHP’nin milyonlarca emekçi tabanı ve demokrat vekilleri de var. AKP’nin huzursuz, işsiz, yoksullaşmış, kadın karşıtı politikalarından rahatsız seçmenleri var. Eğer demokrasi güçleri, kendi adayları etrafında güçlü bir birlik kurup, başarılı çalışmalar ortaya koyarlarsa, yalnızca Erdoğan-AKP ve MHP ittifakını sarsmakla kalmazlar, CHP’li ittifaklardaki kemikleşmiş oluşum ve yargıları da sarsarlar. Demokrasi güçlerinin tek adam diktatörlüğüne karşı oluşmuş, oluşacak mutabıklarla ilişkilerini de bu temelde düzenleyebileceklerdir. Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı, bütün “sol cenah” için eldeki en büyük koz kanaatimce.

Baskın ve panik seçim zamanını kendi lehimize çevirmek mümkündür. Giderek demokrasinin, özgürlüklerin, Kürt sorunu başta gelmek üzere asırlık sorunlarda demokratik çözümlerin, barış ve kardeşliğin, emeğin, insanın ve tüm canlılarıyla doğanın haklarıyla gerçek halk iktidarı yolunu biraz daha kısaltabiliriz.