Hükümet, son günlerde Suriye’nin Rojava bölgesine yeniden askeri operasyonu/müdahaleyi gündeme getirdi. Konu bir dizi sorun etrafında iç ve dış kamuoyunda tartışılıyor.

Millet İttifakı partileri, seçim sath-ı mailine girildiği şu günlerde, iktidar partisinin askeri operasyonu salt seçim hesabıyla gündeme getirdiğini iddia etmekte. Oy kaybı yaşamanın önüne geçmek için milli güvenlik sorununun araçsallaştırıldığı ve Türk askerinin parti çıkarları için kullanıldığı ifade edilmekte.

İktidar partisinin, askeri operasyonun planlamasını ve zamanlamasını; mutlaka seçimlerde işini kolaylaştıracak ve kendisine oy getirecek bir hesapla yaptığı çok açık. Ancak başka bir dizi konuda olduğu gibi çok daha büyük ve uzun dönemi kapsayan derin bir plan ve siyasal hesap da söz konusudur.

Mesele Millet İttifakı partilerinin anlatılarında olduğu kadar basit değil. Konuya bu basitlikte yaklaşmak, sorunu kavrayamama ve alternatif politikaları oluşturamama sonucunu doğuruyor.

Ya da Millet İttifakı iktidara muhalif görünerek, iktidarın Kürt sorunundaki politik hedeflerini benimsemiş olduğunu gizlemeye çalışıyor. Muhalefet esas olarak önümüzdeki seçimlerde Kürtlerin oyu nereye gidecek sorusuyla meşgul.

Sorunun özünü Türk devletinin AK Parti ve MHP eliyle 2015 yılı başında uygulamaya koyduğu, iç ve dış politikasının merkezinde yer alan, Kürt sorununda çözümsüzlük politikası oluşturuyor. Başka bir ifadeyle içerde ve dışarda Kürt hakları karşıtlığı temelinde yürütülen güvenlikçi politikalar kavranmadan, Suriye’nin Rojava bölgesine yapılması planlanan askeri müdahaleyi anlamak mümkün değil.   

Ankara 5 yıldır Kürtlere karşı izlediği politikada, hiçbir zaman yumuşatma ve değiştirme eğilimine girmedi. Kürtlerin haklarıyla varlığını beka sorunu olarak gördüğünden, Kürtlerin askeri, demokratik siyasal her türlü gücünü zor aygıtlarıyla bastırma ve tasfiye etme hedefinden bir an bile sapmadı. Her türlü fırsatı, her türlü gelişmeyi bu hedef doğrultusunda değerlendirmeye çalıştı, çalışıyor.

Rojava Kürt bölgesine yeniden askeri operasyonun/müdahalenin gündeme getirilmesine bu açıdan da bakmak gerek.

Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Eylül 2019 tarihinde Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Rojava’ya askeri operasyon yapabileceklerini gündeme getirmişti. Oluşturulacak Güvenli Bölgeye 1 milyon Suriyeli sığınmacıyı yerleştirme planından söz etti.

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların büyük bölümü Rojava dışından gelenlerden oluşuyor. Türkiye, büyük planın bir parçası olarak, Rojava bölgesinin demokratik yapısını değiştirme hedefini dile getirdi. Büyük ekonomik buhranla uğraştı bir dönemde, Suriye’de briket evleri bu nedenle yapıyor, dünya da izliyor.

Türkiye, YPG’nin, Kürt güçlerinin alanını daraltma, Özgür Suriye Ordusu’nun kontrol alanını genişletme hedefiyle askeri müdahale yapmak istiyor.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı ile müdahale ettiği Suriye topraklarında okul, cadde ve meydan isimlerini Türkçeleştiriyor. Hastane ve okul açıyor, elektrik dağıtım şirketleri kuruyor, eğit-donat mahsulü güvenlik görevlileriyle yeni Osmanlı nostaljisine kapıldığını gizlemeye dahi gerek duymuyor.

Türkiye el yükseltiyor

Ankara’nın bugün aynı planı gündem getirmesi, seçim hesaplarından daha çok, Ukrayna işgali sonrasında yaşanan gelişmelerin, Rojava planında ilerlemek için elini güçlendirdiğini düşünüyor olmasıdır.

Bildiği gibi ABD, Rusya ve İran; Türkiye ile açık, gizli bir rekabet, itişme ve kapışma halindeler. Türkiye’nin hedefine ilerlemesini çıkarları nedeniyle engelliyorlar, yavaşlatıyorlar.

Türkiye, küresel güçlerle pazarlık masasında İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusuna ve Ukrayna savaşı ve savaşın yarattığı tahıl sorunu gibi krizlere güvenerek elini yükseltiyor.

Ama bu güne kadar hiçbir ülke askeri operasyona bırakalım yeşil ışık yakmayı sarı ışık bile yakmadı. Bu nedenle olsa gerek Cumhurbaşkanı Çarşamba günü partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada hedef daraltması yaptı.  Askeri operasyonun hedefinin YPG kontrolünde olan Menbiç ve Tel Rıfat olduğunu açıkladı.

Menbiç ve Tel Rıfat bölgesinin hava sahasının büyük bölümünü Rusya kontrol ediyor. ABD Fırat’ın batısıyla ilgilenmiyor. Rusya ve bölgede konuşlanan İranlı Şii milisler, Ankara’nın planına göz yumacak gibi görünmüyorlar.

İktidar, bu gerilimle ve tartışmayla ekonomi gündemini gölgeleyebilir. Milliyetçi oyları devşirme hedefine bir ölçüde ulaşabilir, ama esas hedefi olan güvenli bölgeyi geliştirecek ve derinleştirecek bir askeri operasyonu gerçekleştirmesi çok mümkün gözükmüyor.

Buna rağmen bu tartışma ve gerilimin toplumsal sorunlarımızı büyüttüğü çok açık. En azından Kürt karşıtlığı diriliğini koruyor, çözümsüzlük siyaseti derinleşiyor ve daha kötüsü Kürt yurttaşların Ankara’ya, merkez siyasete karşı güvensizliği derinleşiyor, yaygınlaşıyor.

Millet İttifakının iktidara sırtını dönmüş Kürtlerin partileriyle aralarındaki soğukluğu giderecek çapta politikalar üretmemesi, Cumhur İttifakı siyasetine dolaylı da olsa can simidi olacağa benziyor. Muhalefet ise bu riskin farkında değil.

Anlaşılan önümüzdeki seçimlerin en değerli konuları olan Kürt sorunu, güvenlik, “terörün” kökünün kazınması ve Suriyeli sığınmacılar konularında, muhalefet ile iktidarın MHP çizgisinde buluşmaları devam edecek. Bu durumun kendisi birçok açıdan Millet İttifakını anlamsızlaştırmakta.