Emek ve Özgürlük İttifakı neden Cumhurbaşkanı adayı çıkarmadı?

Kürt halkının, sosyalistlerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, çevrecilerin ve ezilen, ötekileştirilen birçok kesimin umudu olan Emek ve Özgürlük ittifakı, bu seçimde Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacaklarını açıkladılar.

Kürtler ve kurdukları ittifakların yıllara dayanan bir siyasi geçmişi var. Kürt halkının mücadelesiyle, bedeliyle, iradesiyle ve emeğiyle kurulan siyasi partilerin (HEP, DEP, ÖZDEP, ÖZGÜR PARTİ, DEHAP, HADEP, DTP, BDP, DBP) bilgi ve birikimi, kurulan ittifaklara taşınarak son noktada Türkiye sosyalist hareketi ile HDP’de birleşmişti.

Bu seçimde ise HDP (Yeşil Sol Parti) ile Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) birleşerek Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturdu. Yani Kürt halkının demokratik-siyasi temsilcileri ile Türkiye’nin neredeyse tüm sosyalist; ezilenlerden, emekten, barıştan yana; kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik kesimlerini birleştiren; ilkelerinden ödün vermeyerek Cumhur İttifakı’nın Muhafazakar-milliyetçi, Millet İttifakının ulusalcı-milliyetçi unsurlarından ayrışan bir üçüncü yolu seçmenin önüne çıkardılar.

Kürt halkı yüz yıldır sorunlarının çözümünü arıyor, soruyor, öneriler sunuyor. Ama ne yazık hiçbir hükümet ve Cumhurbaşkanı çözüm için köklü ve kalıcı adımlar atmıyor. Zaman zaman başlatılan girişimler ise samimi olmadıkları için halklar tarafından inandırıcı bulunmuyor. Son 20 yıllık AKP hükümeti döneminde Oslo ve Çözüm süreci girişimleri bir umut oldu ama sonrasında yine masanın devrildiğini gördük. Devrilen sadece bir masa mıydı? Yoksa bir halkın yaşamı, umutları, aydınlık geleceğine olan inancı mıydı!?

Sayın Öcalan 1999 yılında, halklara ve Cumhuriyet savunucularına, tıkanan Cumhuriyet’in yeniden 1920 ruhu ile aydınlanması gereğine; Demokratik Cumhuriyet ile Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözülebileceğine dair önerilerini sunmuştu. Bugün gelinen aşamaya baktığımızda ne yazık ki kimse Demokratik Cumhuriyet’i anlamadı, anlamak istemedi. Demokratik Cumhuriyet’in inşası için emek verilseydi bugün bu derin krizler yaşanmazdı. Bugün iktidar ve ana muhalefet Cumhuriyetin 2. yüzyılına vurgu yapıyorlar. Oysa Cumhuriyet’in 2.yüzyılının yolu İmralı’dan, Demokratik Cumhuriyet’in kalbinden geçiyor. Geç kalmış olsak da bu yola girmek hepimizin elimizdedir, dilimizdedir, yüreğimizdedir, emeğimizdedir ve mücadelemizdedir.

Cumhuriyet’in tıkanmasının, demokratikleşememesinin kaynağında inkar var, çözümsüzlük var, güvensizlik var; bundan beslenen, “sen bölücüsün, sen teröristsin” söylemiyle ötekileştirme, kutuplaştırma siyaseti var; dış mihraklara atfedilerek gerçekte çözülmek istenmeyen iç sorunların büyütülmesi var. Ve en önemlisi, başta Kürtler ve Ermeniler olmak üzere kendi kimliğiyle var olmak isteyen halkların, Alevilik, Süryanilik gibi çeşitli inanca sahip halkların yaşam haklarının, demokratik siyasete katılımının önüne çıkarılan engeller var.

Nitekim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da adaylık sürecinde bu engellerle karşılaştı. Kürt, Dersim’li kimliği ve Alevi inancı üzerinde, siyasi dil içinde gizli; anketlerle, algılarla yönetilen bir ötekileştirmeyi -kendisi de 6’lı masada oturan- Meral Akşener’den duyduk. Anketlerde, İmamoğlu/Yavaş seçeneğinin oy potansiyelinin Kılıçdaroğlu’ndan yüksek gösterilmesi; Akşener ve çevresinin sürekli “kazanacak aday” vurgusu bu algıya hizmet ediyordu. Bunlar inkar anlayışının, ötekileştirmenin, farklı inanç ve kimliklere gösterilen tahammülsüzlüğün açık göstergesi idi.

Sayın Kılıçdaroğlu ise mevcut adaylar arasında, söylemleri toplumda karşılığını bulan, en çok konuşulan isimler arasındaydı. 20 yıllık AKP iktidarının anti-demokratik uygulamalarına son vereceğine dair yaptığı açıklamalar; Kürt sorununu mecliste çözeceğine dair verdiği söz; toplumun onaylamadığı ve en çok sorun yaşadığı Başkanlık Sistemi’ne son vereceğini söylemesi; kadınların mücadelesiyle kazanılan İstanbul Sözleşmesi’ni güvence altına alma sözü vermesi; gerçek adaletin sağlanması sözü; ekonomik krizin ortasında seçimin faturasının topluma çıkarılmayacağını belirtmesi; en önemlisi de HDP’nin daha önce açıkladığı tutum belgesine yakın söylemleri, topluma umut oldu.

Kürt halkı ve siyasi temsilcileri sorunlarının muhatabının devlet olduğunu, çözüm yerinin de TBMM olduğunu biliyor. Yüzyıllık bir sorunun toplumun geniş kesimleri tarafından sahiplenilmeden çözülemeyeceğini de biliyor. Dolayısıyla “Devletimi geri alacağım” diyen CHP’yi de muhataplarından biri kabul ediyor. Kürt sorununu TBMM’de çözeceğiz diyen bir Cumhurbaşkanı adayı, iktidara değil çözüme odaklı Kürt halkının da umudu olamaz mı?

Kürtlerin politik bir halk olduğunu nice pratiklerinden görmekteyiz. Kürt halkı önüne konulan seçim barajlarını, bağımsız adaylarını okuma yazması olmayan annelerin ceplerinde taşıdıkları iplerle oy pusulasında bulup meclise göndererek aşmış, yıkmış bir halk. Politik bir halk mücadelesine olan bağlılığı, inancı, siyasetteki bilgi ve birikimleriyle nasıl bağımsız adaylarını meclise taşımış ise; kayyum atanan bir çok belediyeyi geri almış ise bu seçimde de mecliste en iyi temsiliyeti sağlayacaktır. Kürt halkının bu gerçeğini göremeyenlere, “ bağrınıza taş basın dediği için Kürtler oy verdi” gibi indirgemeci, magazinleştiren açıklamalarda bulunanlara sormak gerekir: Kendi söylediklerinize kendiniz de inanıyor musunuz? Kürt halkı zamanın ışığında ne yapacağını çok iyi bilmektedir. Kürt halkına ve siyasetine gösterilen ego, küçümseme, popülizm ve magazin siyaseti bayatlamıştır artık. Son yerel seçimde halkın belediyelerinde, halkın iradesine atanan kayyumlara karşı nasıl politik duruşuyla birçok kentte iktidara kaybettirdiyse, 14 Mayıs’ta da hem AKP’li Cumhurbaşkanı’nın hem de AKP-MHP’nin Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu kaybetmesi için elinden geleni yapacaktır.

14 Mayıs’ta halkların umudu, Dersimli, Alevi, Cumhuriyetçi 13.Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıcdaroğlu’nun en çok da pozitif dilinden kaynaklı fark atarak kazanacağına inanıyorum. “Kazanacak aday” şeklindeki inkar diline karşı, %50 değil %60’ın üzerinde bir oyla seçileceğini hep beraber 40 gün sonra göreceğiz.

Emek ve Özgürlük İttifakı, bileşenlerinin yıllardır insanca yaşamak için mücadele ettiği; siyasetten sanata, kültürden yaşamın her alanına aydınlık yarınlara ilişkin umutları yeşerten bir ittifak. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ve ittifak adına seçime giren Yeşil Sol Parti (HDP)’nin, ittifakın kucakladığı tüm toplum kesimleriyle birlikte, 14 Mayıs’ta sandıktan en az 100 milletvekili çıkarma hedefine çok yakın oldukları görülmektedir. Mümkün olan en geniş muhalif kesimlerin onayını almış, ilkelerde ortaklaşılan bir Cumhurbaşkanı ve mecliste güçlü bir temsiliyet başarıldığında, Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözüm gücü, iradesi ve ülkenin yönetiminde söz, Türkiye halklarının elinde olacaktır.