İki gündür altıncı sınıf çocuğumla üslü sayı kavramlarını çalışıyoruz. Birkaç örnekten sonra: ” Öf bu ne ya, çok acı verici!”diye serzenişte bulundu. Sonraki örneği tek başına yapma sırası gelince yine aynı serzeniş ve iç sıkıntısıyla:” Anne bunları öğrenmek zorunda mıyım? Bu acı verici bir şey!” diye bir cümle daha kullanınca, ona: “Evet, biliyorum öğrenmek acı verir bazen, ama öğrendiklerini kullanırken o çektiğin acı zevke de dönüşebiliyor.”diyerek ona ilk bisiklet sürmeyi öğrendiği zamanı hatırlattım. İlk defa binerkenki heyecanını, korkusunu, düşüp kendini yaraladığı zamanları… Kırk dakikalık matematik dersi, sohbetlerle bir saati geçse de üslü sayılar, öğrenmenin zorunluluk ve gerekliliği konusunu anlatabilmeyi başardığımı düşündüm. Oysa on bir yaşındaki çocuk bana, aslında hayatın gerçeğini kısa ve öz cümlelerle sorgulatarak anlatmıştı…

Birbirlerini tamamlayan iki sözcük; yaşamak ve öğrenmek… Ve sanki bir kuralmış gibi yaşamı acı çekerek öğrenmek. Öğrenirken acı çekersin, acı çekerken öğrenirsin. İnsan türü, kendine acı veren duyguları barındıran ve üretendir. Bu yüzdendir ki insanoğlunun acıları ezeli ve ebedidir…

Acı çekmeye daha doğar doğmaz başlar insanoğlu. Anne karnında eriyik oksijenle beslenirken dünyaya geldikten sonra aldığı ilk nefes, gaz oksijendir. Ciğerlerinde hissettiği acıyla başlar ağlamaya. Ağlamıyorsa nefes almıyor demektir. O zaman da yer sırtına o acı veren şaplağı. Alır ilk nefesini ve çığlık çığlığa başlar yaşam, yani öğrenme. Ciğerlerinde hissettiği acıyla ağlar, ağladıkça yaşam için gerekli oksijeni solur. Susmasını, meme istemesini, derdini ağlayarak anlatmasını, emeklemesini, yürümesini öğrenir düşe kalka... Kendini tehlikelerden korumasını her seferinde canı acıyarak öğrenir. Okula ilk başlayan ve ana- babalarıyla gelen çocukların hepsinin yüzünde acı çeken ifadeyi okumuşumdur. Kimi çocuğun bu acıları fiziksel dışavurumu olur. Karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, histeri, iştahsızlık, nefes darlığı, kolik ağlama nöbetleri... Her çocuk, acısını farklı biçimde dışa vurur. Okuma yazma öğrenirken çektikleri acı ise neredeyse bir travma. Okuma yazma öğrenmeyle de bitmez öğrenme süreci. Yaş aldıkça; ana-baba ve kardeşlerden ayrışır ayrılır, cinsel içerikli ikili ilişkilere girer, kendine küçük sosyal gruplar bulur ya da kurar, dinlerin ve toplumsal sistemlerin politikalarının gönüllü- gönülsüz üyesi olur. Ama mutlaka acı çekerek…

Tarih; birçok uygarlığın, çeşitli toplumsal yapıların ve devletlerin kuruluş ve yıkılışı üzerine yazılıdır. Toplumlar ve sistemlerinin kuruluşu, Tanrıların ve dinlerin ortaya çıkışı da aynen bu yolla olur. Hiç bitmeyen savaşların içinde yaşam, acı çekerek, çektirerek öğrenilir. Acı çektirmek sadece insanoğluna has bir düşünce ve davranış biçimi. Dövmek, öldürmek, katliam, soykırım, tecavüz, işkence… gibi acı çektirme biçimlerine verilen isimlerden sadece birkaç tanesi. Üstelik bunu korku ve tehdit aracı olarak sürekli kullanmış ve kullanır. Üretirken, üretim araçlarına sahip olabilmek adına sınıflı toplumları oluştururken hem kendine hem birbirlerine, hayvanlara ve doğaya inanılmaz acılar çektirir. Ama bazı varlıklar bu acıdan daha fazla nasibini alır; kadınlar ve insanla aynı ortamı kullanmak zorunda olan hayvanlar. Kadınlar, en az hayvanlar kadar direnç kazanmışlar tarihsel süreçte. Doğum sancısı, savaşlar, erkek şiddeti, toplumsal ve dinsel birçok baskıya karşı acıya dayanıklı ve mücadele edebilecek bir güce erişmişler. Bu yüzden, bana göre kadınlar öğrenme sürecinin en üst seviyesi bilinçsiz-yeterlilik aşamasındadır. Öğrendiklerinin getirdiği gücü, değerlendirebilecek bilinç düzeyini yakalayan kadın, bunu yaşadığı topluma yansıtabilmek, yayabilmek gibi bir misyonu, süreci yine acı da olsa yüklenebilecek cesarete erişmiştir. Cesaret ise, acı karşısında öğrenilmiş-edinilmiş bilinç ve duygu durum halidir.

Tarihi, her zaman acılar karşısında cesaretlenmiş kişiler ve topluluklar değiştirmişlerdir. Cesaretleri ile zalimlere ve korkulara meydan okuyan nice cesur kişiler, topluluk veya halklar, kahramanlıklarıyla insanlık hafızasında yer almıştır. Ve acılarla korkutup tehdit etmenin işe yaramadığını, akıbetinin berbat olduğu zalimleri bize öğretmişlerdir.