Kadın ve Deprem 

Evet, her şey gibi depremde politiktir. Fay hattı olan bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin sisteminde kim nerede ve nasıl bir konut yapacağına devletin merci kademeleri karar veriyor. Keza, yine bu sistemin yetkili mercileri, yapılan binaları denetleme gibi sorumlukları var.
Demirden, çimentodan çalınıp kar amaçlı yapılan çürük evlerin satışına mani ola bilinirken aksine “Olumlu ve de sağlamdır…” onayı verilmektedir. Müteahhitleri kim denetleyecek? Denetlenemeyen çürümüş sistemin tetikçileri olan  müteahhitler, kumdan gökdelenler yapmakta. Kan can pahasına yıllarca çalışarak kira ve daire almak zorunda kalan yoksullara bu binalar tabut olmaktadır. Buradaki sorumluk kime ait? Oturan vatandaş mı suçlu? Elbette onunda suçu var ama esas suçlu kim? 

Savaşlarda olduğu gibi doğa afetlerde de yine en mağdurları Kadın ve Çocuklardır. Özellikle de KADINLARDIR.
Kadınlar, enkaz altında kalma pahasına çocuklarını kurtarmaktadırlar. Ve deprem sonrasında da yine büyük sorumluluklar omuzlarındadır. Bütün bunları toplum artık bilince çıkarmak gerekir.


Aynı şartlar da deprem görmelerine rağmen; yemek yapma, çocuk bakmak, hasta ve yaşlılardan sorumlu olma birçok zorluklar içerisinde yaşamaya tutunma gibi görevleri doğallığında da üstleniyor Kadın. Siz erkler, bari “yardımlar” yaparken, annlerinizin, bacı, eş ve kızlarınızın, yani KADINLARIN bazı özel ihtiyaçların olduğunu düşünmelisiniz. Zahmet olacak ama bari bunları da akıl edin.
Kadınları; pet, sutyen, iç çamaşır ve daha bir çok kişisel bakım ürünleri talep etmeyişimiz ya da utana sıkıla kısık sesle isteme zorunda bırakmayın. 
Cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğimizden ötürü yardımlara erişemiyor oluşumuz son derece politik.
Ve yine bir başka sorunumuz daha var ki bu daha vahimdir; Çocuklarımızın istismarcı tarikatlara teslim edilmesi, çocuklarımızla sokakta kalıp boşandığımız erkeğin evine geri dönme zorda kalmışız. 

Depremin etkilediği hemen hemen her kentte tüm baskılar ve engellemelere rağmen “devlet nerede” sorusu ezen ve ezilen sınıf çelişkisine ve cins çelişkisin ispatıdır. İktidarın inşaat sermayesi üzerinden sermaye alanı ve birikim yaratma uğruna yakılan ormanlar, yapılan barajlar, maden ocaklarıyla ve kentsel dönüşümü adı altında büyük ekolojik yıkımı yarattığı bu köhne düzen mazlum ve yoksul halklara faturalandırmaktadır. 

(Afat ve Acil Durum Yönetmenliği) AFAD ve Kızılay, gibi kurumların aile şirketine dönüşmesi sınırsız denetimsiz olmanın ispatıdır.
Tek adam rejimi başta olmak üzere burjuva devler aygıtı erkek egemen rejim; depremin yıkıcı sorumluluğunu almayacağı gibi, aksine halk arasındaki filizlenen dayanışmayı engellemek ve baskıcı uygulamalarını artırmak için kayyum atayarak depremin ilk günlerinde görmüş olduk. Gerçi biz kadınlar, sosyalistler, ötekileştirilmiş halklar ve Kürtler bunu biliyor ve yaşıyorduk ama bu vesileyle ülkenin bütün vatandaşları gördü ve yaşadı. Devletin zihniyetini öğrenmiş oldular.

Yasımızı tutabilmenin, iyileşebilmenin tek yolu başından sonuna, sorumlu olan ve daha da önemli olan bu yıkımların önlenebilmenin tek yolu; kadınlar, yoksullar LGBTİ’lere, Araplar, Kürtler, Alevilere karşı savaş açan bu siyasal düzenden top yüküm bir kopuştan geçiyor. 
Daha örgütlü daha birleşik bir şekilde yeni bir toplumsal bilinci ve yaşamı inşa etmemiz bilinci ve sorumluluğuyla karşı karşıyayız.