Yandaş medya kör ve sağır olsa da, Saray duvarları demokratik sesi geçirmez bir izolasyon malzemesiyle sıvanmış olsa da gerçekler gizlenemez. Vicdansızlık yarışını başta götürenler annelere uygulanan işkenceyi görmüyorlar.

 

 

 

Yandaş medya kör ve sağır olsa da, Saray duvarları demokratik sesi geçirmez bir izolasyon malzemesiyle sıvanmış olsa da gerçekler gizlenemez.

Vicdansızlık yarışını başta götürenler annelere uygulanan işkenceyi görmüyorlar...

Görmek zorunda kaldıkları yerde de “Teröristlere destek olanlar” diye verip, beyaz tülbentli kadınları linç etmeye çalışıyorlar...

Bugün Saray’da tek adam iktidarı çabası içinde olan Erdoğan’ın daha bir kaç yıl önce, 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi döneminde yaşananlar için nasıl gözyaşı döktüğünü hatırlıyoruz.

İdamlara, işkencelere vurgu yapıyordu...

Annelerin gözyaşlarından, yürek acısından söz ediyordu...

Vicdansız generallerin “Asmayalım da besleyelim mi” dediğinden söz ediyor, onları lanetliyordu... İdam edilenleri anıyordu. İşkencede ve idam sehpalarında evlatlarını kaybeden annelerin acısını dindirmeye yönelik sözler ediyordu. “Bir daha asla öylesi günler yaşanmayacak” diyordu.

Bugün anneler 12 Eylül koşullarında görmedikleri işkenceyi görüyorlar...

Bir süre önce Gebze Cezaevi önündeki tutuklu ve hükümlü yakını kadınların bir polis amiri tarafından nasıl itilip kakıldığı, sürüklendiği, tartaklandığına tanık olmuştuk.

Annelere, başı tülbentli kadınlara yönelik işkence dinmiyor... Tutsak yakınlarına aman verilmiyor...

Önceki gün Diyarbakır Koşuyolu Parkı’ndaki polis işkencesi bir kez daha vicdanları sızlattı...

Annelerin tek suçu bir basın açıklaması yapmak istemekti...

Başlarında beyaz tülbentleriyle, ısrarla barıştan söz ediyorlardı...

“Ölümler olmasın” diyorlardı...

“Tecrit kaldırılsın, açlık grevleri, ölüm oruçları bitirilsin” istiyorlardı... Ölüm oruçları sıra sıra tabutlara neden olmasın, evlat acısı yaşanmasın diye haykırıyorlardı...

Başlarında beyaz tülbentleri vardı...

Annelerin “Tecride son verilsin, açlık grevleri son bulsun, çocuklarımız ölmesin, yaşasın...” diyerek çırpındıkları, bir yol bulmaya çalıştıkları, her yola başvurdukları, her dala el uzattıkları gerçeği görülmeli ve sorunun çözümü için adım atılmalıdır.

Annelerin sesini duymak, onların ağlayan yüreklerini dinlemek, dökülen gözyaşlarını durdurmak için hâlâ bir adım atılmamış olması büyük acılara yol açabilir.

İktidar duvar gibi...

Ancak muhalefet de bu sorun karşısında sessizliğe gömülmüş durumda...

AKP’nin, Erdoğan’ın saldırıya geçmesinden korkuyorlar... Sessiz kalıyorlar.

Önceki gün hiç görülmedik bir kadın polisin kin ve nefret yüklü tavrına da gereken yanıt ve tepki gösterilmedi...

Bir anneye yönelmiş öfkesine hakim olamayan, saldırdıkça saldıran kadın polisin görüntüleri oldukça sarsıcıydı. Öyle ki, bu genç ve çevik kadın polise, polis arkadaşları bile engel olamıyordu. Onu durdurmak, zapt etmek mümkün olmuyordu. Bir anneye saldırıyor, onu orada ezmek yok etmek istiyordu adeta...

Böylesi kin ve nefretle dolu polislerin varlığının başlarındaki etkili ve yetkili zatlardan kaynaklandığını söylemeye bile gerek yok..

Daha bir kaç hafta önce Ankara Çubuk’ta bir asker cenazesine katılmış olan CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ya yönelik linç girişimcileri karşısında eli kolu bağlı asker ve polislerin, sıra Kürtlere, demokratlara, aydınlara, gazetecilere, yazarlara gelince nasıl feriştah kesildiklerini görüyoruz.

Görüyoruz ve tüm bu olup bitenlerin Saray merkezli politikaların ürünü olduğunu biliyoruz. Ancak muhalefet partilerinin sessizliğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Onlar Erdoğan’ın ve sözcülerinin “Siz teröristlere sahip çıkıyorsunuz” diyeceklerinden çekiniyorlar... Oysa iktidar bugün “terörist” dedikleri ile daha bir kaç yıl önce masaya oturmuşlardı... Doğru da yapmışlardı... Zira dünyanın her tarafında süren silahlı örgütlerle er ya da geç masaya oturuluyor... Er ya da geç bir müzakere masası kuruluyor... Er ya da geç barışçı bir yol bulunuyor, çözüm yolu açılıyor...

Bugün bir kez daha aciliyet kazanan da bir müzakere yoludur... Açlık grevleri, ölüm oruçları vesilesiyle bir kez daha bir başlangıç yaparak bunu gerçekleştirmek pekala mümkündür.

Demokratik ve hukuk devletlerinde bu işlerin yolu ne ise onu izlemek gerek... Leyla Güven TBMM üyesidir, bir milletvekilidir.... Birilerinin bunun için bir adım atması gerekiyor...

CHP inisiyatif alarak, açlık grevlerinin, ölüm oruçlarının son bulması için çözüm için adım atabilir... Böyle bir girişimde bulunması halinde büyük bir toplumsal destek göreceği aşikardır. Şimdi CHP milletvekili olan vicdanlı insan Mehmet Bekaroğlu’nun eski zamanlarda bu tür durumlarda nasıl inisiyatif aldığı akıllardadır. Milletvekilleri, aydınlar, yazarlar inisiyatif alarak, cezaevlerinden tabutlar çıkmadan bir yol açabilirler. Acılara, işkencelere bir nebze de olsa son verebilirler...