POLİTİKADA HİÇBİR ŞEY KAZAYLA OLMAZ,
OLMUŞSA, ÖYLE PLANLANMIŞTIR

Seçim süreci yaklaştıkça, siyasi partilerde güçlü satranç hamleleri ardı ardına geliyor. Bu satranç hamleleri sadece partiler arasında gelmiyor. Aynı zamanda aynı partide politika yapan aktivistler arasında da geldiğine yakinen tanıklık ediyoruz. Türkiye halkları ve emekçileri ise siyaseti mercek altına almış doğru ve ulaşılabilir insanların siyasette var olmasını arzu ediyor.

Politika, rant aracı değil, hizmet aracı olmalıdır. Halklar seçeneksiz bırakılmamalı, seçme ve seçilme hakkını her yurttaş kullanabilmelidir. Yerellerde ve genelde partilerdeki kuşatılmışlıklara son verilmeli, partiler içi demokrasi işletilmeli, Aday belirlemede; emek, meslek ve demokratik örgütlerin görüşleri ve üyelerin katılımıyla yapılacak olan ön seçimlerle belirlenmelidir. Güç sahiplerinin değil, halkların gücünü partilerde egemen kılmanın koşulları yaratılmalıdır.  Paranın gücü veya referansla siyaset yapanların süreç içerisinde nasıl savrulduklarını Türkiye halkları biliyor, not ediyor ve takip ediyor.

Türkiye halklarının büyük bir bölümünün iradesinin yok sayıldığı, inkarcı, tekçi ve savaş politikaları nedeniyle yokluğun, yoksulluğun, değerler yetiminin yaşandığı bu dönemi, bütün kötülükleriyle tarih not ediyor. Dolayısı ile siyaset yapanlar, siyasi kirliliğin bir parçası değil, hak, hukuk ve adaletin bir parçası olmak zorundadırlar. Bu bağlamda çaresiz değiliz. İdeallerimizin, inançlarımızın değerlerimizin yaşam bulacağı politikaları ve politik mecraları yaratacak birikime ve güce sahip insanların var olduğunu ve var olduğumuzu toplumun demokrasi ve dinamik güçlerinin bilmesini isterim.

20 yıllık iktidarını gerilim, şiddet ve kamplaştırma üzerine kuran iktidar bloğunun, ülkeyi getirdiği nokta itibariyle; Türkiye halklarına yaşadıkları güven bunalımı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk nedeniyle iktidar bileşenlerinin tekrardan iktidar olma zemini kalmamıştır.

Demokrasi ve hukuku tanımayan iktidarı ve iktidar içerisinde oluşmuş olan denetimsiz güç odaklarını; hukuk ve demokratik işleyiş ile birlikte kararlı, tutarlı, politik, entelektüel ve liyakat sahibi kadrolarla kamusal alanda temizlemek bir zarurettir. Bununla birlikte Türkiye halklarına eşit hizmet sunabilmek için şimdiden tüm hazırlıklar yapılmalıdır.

Oy verdiğimiz siyasi partilerde de genel olarak demokratik işleyiş esas alınmadığında, seçilmişlerimizin bir bölümünün keyfi tutum, davranış ve duruşları partinin ilkeleriyle bağdaşmadığını, yerellerde parti üstünde tahakküm kurduklarını ve her konuda belirleyici olmaya çalışmaları; kırgınlıklara ve seçmenler açısından geri çekilmelere neden olmaktadır. Her konuda eşitlik mücadelesi veren siyasi partilerimizde seçmenlerin, seçme ve seçilme haklarını özgürce kullanabilecekleri ortamları yaratmak lütuf değil, artık bir zorunluluktur.

Emek, barış ve demokrasi mücadelesinde emeği olanlara, mesleğinde yetkin olanlara, iletişime açık, toplumsal sorunları bizzat önceleyenlere ve kolektif çalışmayı esas alanlara, gençlere, kadınlara siyasette var olmalarını sağlamak için pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır. Aynı zamanda, partilerine gönül vermiş seçmenlerin oylarıyla seçilmişlerin seçmen iradesini yok sayan üstenci yaklaşımları mahkûm edilmemeli ve siyasal yozlaşmaya asla izin verilmemelidir.  

Toplumun genel kabul gören kanaatlerine kulak verilmeli, ben değil biz dili kurulmalı, başta üniversiteler olmak üzere emek ve meslek örgütleriyle, toplumun kanaat önderleriyle, inanç örgütleriyle; koordineli, planlı programlı, eleştiri öz eleştiri süreçleri işletilerek geniş halk kitlelerine ulaşmanın yolları yaratılmalıdır.  

"Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır." Franklin D. Roosevelt’e katılıyorum. “Aldatıldık”, “Allah affetsin”, “bilmiyorduk” söylemleri gerçekleri perdelemek için planlanarak ve tasarlanarak söylenilmiş sözlerdir. Bilimsel ve ahlaki temelde yürütülecek emeği, barışı, demokrasiyi, doğayı, insan hak ve özgürlüklerini önceleyen bir iktidarı kolektif düşünceyle birlikte yaratabileceğimize inanıyor ve sevgi ile kalın diyorum.