CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir belgesel için söyledikleri oldukça ses getirdi. Bu vesileyle hep saldırıların hedefi olmakla gündem olan HDP bu defa “muhataplık”, “meşruiyet” tartışmasıyla gündemin başına oturdu.

Aslında CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun çözümünde muhatap TBMM’deki HDP’dir” yönlü açıklaması arada kaynayıp gidebilirdi… Ancak HDP Milletvekili ve Eski Eş Başkanlarından Sezai Temelli’nin, “Ama İmralı da var” yönlü Twitter’daki ifadeleri bir anda konuyu başka bir boyuta taşımış oldu.

Özellikle son yerel seçimlerdeki tavrıyla İstanbul, Ankara, Adana gibi birçok Büyükşehir Belediyesinin AKP’nin elinden alınmasında önemli bir sorumluluk yüklenen HDP, AKP’nin her geçen gün güç kaybettiği, ekonomiden iç ve dış siyasete hemen her alanda yığınla sorunun biriktiği dolayısıyla seçimlerin daha çok konuşulur olduğu ve Millet İttifakı ile Cumhur İttifakının tek başına çoğunluğu sağlayarak hükümet olamayacağının görüldüğü böylesi bir dönemde HDP’nin daha çok konuşulacağı görülüyor. 

Kılıçdaroğlu’nun “HDP’nin parlamentoda olması çok önemli” demesi, “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Parlamentoya gelmiş, dolayısıyla parlamentonun içinde bulunuyor, görevini yapıyor. Bu sorun çözülecekse meşru bir organla biz bu sorunu çözebiliriz” diye eklemesi karşısında Temelli’nin “Demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” açıklaması hem HDP yanıyla hem de Kürt sorununun çözümüne ilişkin yankı yarattı.

“Kürt sorununun çözümünün yegane muhatabı HDP değil ama bu sorunun çözümü adına bugün demokratik siyaseti var eden ve kolaylaştıran başlıca aktör HDP’dir” diyen Temelli, “Ama asla unutulmaması gereken şey demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” sözleri üzerine başta HDP olmak üzere bir çok çevreden tepki yağdı ve tartışma büyüdü.

5 yıla yakın bir süredir adeta siyasi rehin olarak tutulan HDP’nin Eski Eş Genel Başkanlarından Demirtaş, Edirne Cezaevinden avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, “HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, çözümün adresi de doğal olarak TBMM’dir” dedi.

HDP’nin Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın yaptığı açıklama ve sonrasındaki parti yetkililerinin beyanları da bu doğrultudaydı. Ardından Sezai Temelli’nin sözlerinin kişisel görüş olduğu ve HDP’nin kurumsal görüşü olmadığı açıklamaları geldi.

HDP’nin meşruiyeti, muhatap olup olmadığı konusu bir anda gündeme oturunca hemen tüm siyasiler üst üste açıklamalarda bulununca, öyle ki Türkiye Erdoğan’ın ABD gezisini geride bırakan bir tartışma içine girmiş oldu. Bahçeli’nin aksi yönde söyledikleri ise Millet İttifakını ortak bir söyleme yaklaştırmaktan öte bir işlev görmedi. “Kürt sorunu yoktur” diyen Bahçelinin söylediklerinin bir karşılığı bulunmuyor. Öyle ki AKP bile Bahçeli’ye destek atmadı.

İYİ Parti Meclis Grup Başkan Vekili Musavat Dervişoğlu da “HDP’li TBMM başkan vekili oturumları yönetiyor ve hepimiz de onun yönetimine katılıyor muyuz? Bu meşru mu, gayrimeşru mu tartışmasına en iyi cevaptır” diyerek tutum belirlemiş oldu. Babacan’dan Karamollaoğlu’na kadar herkes HDP’nin meşruiyetine dikkat çekti. Böylece Kılıçdaroğlu’nun TBMM’yi çözüm yeri ve HDP’yi de çözümün muhatabı olarak göstermesi karşısında, Temelli’nin sorunun muhatabı olarak İmralı’yı yani Öcalan’ı adres göstermesi hayırlı bir tartışmaya vesile olmuş oldu.

Buradan hareketle söyleyecek olursak; Kürt sorunu, Türkiye’nin kadim bir demokrasi sorunu olarak çözüm beklemektedir. Ulusların tam hak eşitliği temelinde eğitim, dil, kültür ve siyasi haklarda eşitlik temelli sorunları çözülmemiştir. On yıllar süren ‘Kürt yoktur’ siyasi inkarı, bugün AKP iktidarında başlıca ‘TRT Kurdi’den ibaret kalan ve büyük ölçüde Kürt halk iradesinin temsilcisi durumundaki milletvekili-belediye başkanı-parti yöneticisi yüzlerce Kürt siyasetçinin hukuksuzca hapse atılması ile tamamlanan ‘açılım’ üzerinden “Kürt sorunu yoktur, biz çözdük onu” söylemi ile devam etmektedir. Demirel’in “Kürt realitesini tanıyoruz” dediği, Özal’ın adım atmak ister göründüğü, ’90’lı yıllar boyunca süren çatışma sürecinin sona erdirileceğine ve çözüm aşamasına geçileceğine ilişkin beklentiler sonuca ulaşamamıştır. Güvenlikçi yöntemlerde ısrarın sonucu olarak on binlerce insanın can kaybı yaşanmıştır. Ülke kaynaklarının silaha harcanması kaçınılmaz olmuş, işsizlik, açlık ve sefalet daha da derinleşmiştir.

Dolayısıyla birkaç yıl önceye kadar “Ana dilde eğitim böler” diyen CHP’nin bugün bu düzeyde açıklamalar yapıyor olması olumlu bir gelişme olmakla beraber, daha açık ve net bir duruşa ihtiyaç bulunmaktadır.

Zira Kürt sorununun barışçı, eşit haklara dayalı demokratik çözümü, siyasi demokrasinin öncelikli konularından biri olduğu gibi, milyonların yoksulluk ve işsizlik sorununun çözümü için de kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. Emekçiler arasındaki ön yargıların kırılması ile her ulustan emekçilerin birleşik hak mücadelesi güçlenecektir. Geçmiş yılların tecrübeleri ışığında Kürt sorununun çözüm perspektifi, samimiyetle ve demokratik bir programla ortaya konulmalıdır. Anayasal hakların belirlenmesi için esas sorunun muhatap tartışmasında kaynamasına izin verilmeden, demokrasi güçleri başta olmak üzere tüm toplumsal kesimler, barışçı çözüme katkı sunmalıdır.