Urfa’daki Uğur Tekstil işçilerinin DİSK/Tekstil Sendikasında örgütlenmesi yeni bir heyecan dalgasına neden oldu. Patronlar sendika istemiyor, ancak işçiler kararlı…

Sadece Urfa değil, ne yazık ki bölge, işçi sömürüsünün en yoğun olduğu alan. AKP iktidarı Türkiye’yi tüm bölgeleriyle bir sömürü cenneti haline getirdi. Ancak bölgede durum daha da vahim. İşsizliğin had safhada olduğu bölgede iş bulmak demek köle koşullarında çalışmayı kabul etmek demek. İşsiz ordusu her geçen gün büyüyen bölgede iş bulabilenler kendilerini şanslı saymakta, sendikasız, sigortasız karın tokluğuna çalıştırılmaktadır. Tekstilden metale kadar sendikasız hatta sigortasız yoğun bir sömürü çarkı işlemektedir.

Patron her yerde patrondur, kapitalizmin işleyişi ırk, dil, din ayırt etmeksizin sömürü ve soygun mekanizmasının adı olduğundan Kürt, Arap, Türk hiç fark etmiyor, hangi patron, hangi işveren olursa olsun bir işe girişecekken kafasındaki ilk kazanç işçilerin karın tokluğuna adeta kölelik koşullarında çalıştırılacak olduğudur. A-101, BİM, ŞOK, MİGROS, CarrefourSA… İrili ufaklı zincir ya da dev marketler, hemen her şehirdeki AVM’lerden tutun tekstile, gıda alanına, tarımdan mevsimlik işçiliğe, taş işçiliğinden dokumaya, aklınıza ne gelirse hemen her üretim alanı yoğun sömürü çarkının dişlileri arasındadır.

Urfa, Mardin, Diyarbakır, Van, Bitlis, Bingöl, Antep, Maraş ve diğerleri… Hemen her ilde ufak tefek farklılıklarla birlikte durum aynı. Sırtını iktidara dayayan patronlar sömürüde, hak hukuk tanımamada sınırsızdırlar.

Patronlar arkada bekleyen işsizler ordusunun bilincindedir, o işçilerin tepelerinde hep bir tehdit olarak durmaktadır. Birçok iş yerinde işçilere sendikalı ve sigortalı olmayacağına  dair kağıtlar imzalatıldığı da gerçektir. Hiçbir hükmü olmasa da hukuken bir karşılığı bulunmasa da imzalatılan kağıtlar ya da alınan sözler örgütsüz işçinin köle gibi, ses etmeden çalışmasını dayatıp gider.

Kürt sorununun çözülmemiş olması da patronlar için bir avantaj sayılmaktadır. Sırtını sömürü ve soygunun teminatı durumundaki iktidar partilerine dayamış olan patronlar teşviklerle aslında işçi ve emekçilerden kesilen vergilerden pay alarak işçileri yeniden sömürecekleri çarklar kurmaktadır.

Kimisi “yurtsever iş adamı” pozunda kimisi iş yeri açıp ekmek kapısı kazandırmaktan dem vurarak adete büyük bir iyilik bahşetmiş havasındadır. Ancak sömürü ve yağmada sınır tanımamaktadırlar.

12 Eylül askeri darbesi ile temelleri atılan, Özal döneminde başlayıp, ANAP’tan AKP’ye kadar süren 40 yıllık süre içinde bölgedeki kamu işyerleri peşkeş çekildi, kapatıldı. On binlerce işçinin istihdam edildiği Sümerbank, TEKEL, SEK, şeker fabrikası, et balık kurumu, krom, maden ocakları, devlet üretme çiftlikleri hızla yağmalandı, satıldı, peşkeş çekildi ve işçiler de kapı dışarı edildi. KİT’lerin bitirildiği bölgede işsizlik daha da büyüdü. Tarım ve hayvancılık bitirilme noktasına getirildi. Girdi fiyatları üreticiyi perişan etti. Fahiş elektrik faturaları, sulama zorlukları üreticiyi açlığa ve sefalete sürükledi. Bu koşullar da patronlar için yedek iş gücü, sırada bekleyen köleler demekti. Dolayısıyla bir iş bulduysan şükret, köle gibi çalış diyorlar.

Tüm bu olumsuz koşullara rağmen işçi sınıfı hakları için en küçük olanağı değerlendirmekten geri kalmamaktadır. Bulduğu fırsatı, olanağı örgütlenmek için değerlendirmektedir. İşçiler, hak ve hukuku patron ya da müdürün iki dudağı arasındaki birkaç sözcükten ibaret olmasın diye mücadele etmektedirler. Durumu değiştiren tek şey işçilerin birliği, sınıf tavrı ve örgütlenme alanında çabaları oluyor.  Sendikalaşma bu gelişmenin önemli adımlarından biridir. Urfa’daki Uğur Tekstil’de olan da budur.

Urfa'da DİSK/Tekstil Sendikasının uzun bir mücadele süreci sonrasında yetki aldığı Uğur Tekstil’de de durum budur. İşçiler, en doğal hakları için mücadele etmişlerdir. Anayasal haklarını kullanmışlardır. ZARA gibi dünya markalarına üretim yapan işçilerin kölelik koşullarında çalıştırılması karşısında anayasal hakları olan sendika hakkını DİSK/Tekstil sendikasına üye olarak değerlendirmişlerdir. AKP iktidarını, valiyi, kaymakamı, polisi, jandarmayı hükümeti arkasında sayan patronlar Anayasa’yı tanımayarak sendikalı olan işçileri kapı dışarı etmekle tehdit etmektedir. Ancak işçiler haklıdır ve örgütlü oldukları taktirde yasal haklarını söke söke almaktadırlar.

Uğur Tekstil patronları, işçilerin anayasal hakkını kullanmasına bile tahammül göstermeyerek 300 işçinin tamamını işten attığını ilan edip fabrikayı kapattığını açıklamıştır. Patronlar hep bu yolu denemektedir. Ancak işçi sınıfı bu atraksiyonları iyi bilmektedir ve sendika talebinden vaz geçmeden direnişe devam etmektedir. Başından beri işçilerin yanında yer alan Emek Partisi Urfa İl Başkanı Cemalettin Özden’in dün sabah jandarma tarafından gözaltına alınması, telefonuna el konulmasındaki esas amaç da işçi sınıfına ve sınıfın örgütlenme çabalarına yönelik bir gözdağıdır. Ancak bu tür hukuksuzluklar ve baskılar karşısında ne sınıf ne de sınıfın örgütlenmesi çabası içindeki siyasetçiler geri adım atacaktır. Aksine direnç daha da büyüyecek. Bölgedeki 108 sendika, meslek örgütü ve derneğin, sendika hakları için direnen Uğur Tekstil işçilerine destek açıklaması yayımlaması da bunu gösteriyor. Mücadele ve dayanışma daha da büyüyecektir. İşçilerin kararlı duruşu karşısında sendika yönetimi ve işçi temsilcileriyle yeniden görüşme kapısının açılması bu bakımdan önemlidir.

Kazanan hep mücadele eden işçi sınıfı olacaktır.